|
|
İki kuş aşık olunca olan kediye olur!
Mırnav'a söyledim: Bu ilişki yürümez dedim. Centilmenlik örneği olarak beni kafesime kadar geçirmesini yaşadığım sürece unutamam
Bundan haftalarca evvel size bu eve, yani Ali'nin evine getirilişimi anlatmıştım. Belki hatırlıyorsunuz belki de unuttunuz. Unutanlar için küçük bir özet geçeceğim. Adım Füsun ve Ali'ye yaşgünü hediyesi olarak getirildim. Ancak evde Mırnav adında bir de kedi vardı. Ha yedi ha yiyecek derken sonunda beni çok beğendiğini söylemiş ve bir salon turuna davet etmişti. Tabii benim sinir sistemim bu arada ağır hasarlar aldığından evden kaçabildiğim zamanlarda Doktor Zeynep Hanım'ı ziyaret etmiştim. Psikiyatrist Muhsin Bey'e ise gitmeye vakit bulamamıştım. Şimdi kaldığım yerden devam edeceğim.
***
Mırnav beni salon gezintisine çağırdığında çok şaşırdım. Sonuç itibariyle genellikle kediyle kuş arasında böylesine bir elektriklenme söz konusu değildir. İşin doğrusu ondan o kadar uzun bir süre korkmuştum ki, öyle birden bire hoşlanmam da çok mümkün değildi. Fakat düşmanca görünmemek için bu teklifini kabul ettim. Etmez olaydım. Evin içinde bir tezahürat bir tezahürat. Ali bağırır, annesi bağırır. Vay efendim ne komikmiş, Mırnav bana, bir KUŞa aşık olmuşmuş. Ben yüzüm kıpkırmızı dolaşıyorum tabii.
AYRI DÜNYALARIN HAYVANLARIYIZ
Mırnav'ın durumu ise benden beter. Mahalledeki arkadaşları kazara görecek olsa, az dalga geçmezler. Mırnav'a söz konusu tepkileri de göz önünde bulundurarak, bunun pek mantıklı bir ilişki olmayacağını ve farklı dünyaların hayvanları olduğumuzu anlattım. Zaten şivelerimiz bile birbirinden çok farklıydı. Söylediği çoğu şeyi anlamıyordum. O ise benim söylediklerimi genellikle yanlış anlıyordu.
Mırnav'ın bu kadar hassas olabileceğini nereden bilebilirdim. Ben böyle söyledikten sonra lafı çok kısa kesip, "Madem öyle, ben bu acıyla da yaşamayı bilirim" diyerek (tabii yanlış anlamadıysam) köşesine çekildi. Centilmenlik örneği olarak beni kafesime kadar geçirmesini ise yaşadığım sürece unutamam...
BEN ONDAN İYİ KABARIRIM
Sonraki günleri Mırnav'la pek göz göze gelmemeye çalışarak geçirdim. Bu kadar kibar bir kedinin acı çekmesini elbette istemezdim. Ancak birkaç gün sonra gelen biri, benim bütün arayı soğutma ve dost kalma planlarımı mahvetti. Bütün bunlar olup biterken ben çiftleşme dönemine geldiğimizi unutmuştum. Gerçi vücudumda bir iki farklılık hessediyordum. Örneğin içimde sürekli bir kabarma hissi vardı. Tüylerim ister istemez diken diken oluyordu. Çenem de düşmüştü. Ben kendimi susturmaya çalıştıkça konuşasım geliyordu. Ali habire kafesin yanına gelip "Anne, Tombik (biliyorsunuz gerçek ismimi söyleyemediğim için Ali bana ilk geldiğim gün Tombik adını takmıştı) neden bu kadar bıcır bıcır?" diye soruyordu.
İşte yeni gelen kişi bununla ilgiliydi. İsmi Hüseyin'di. 'Hüseyin!' Bu ismi sevip sevmediğimi daha önce hiç düşünmemiştim ama karşımdaki kişinin yakışıklı olduğu kesindi. Kendisini benim kafesime yerleştirdiler.
FÜSUN HÜSEYİN'E VURULUNCA
Başımıza toplanan ev halkı sürekli aynı soruyu soruyordu birbirine: "Acaba anlaşabilecekler mi?" Anlaşmak ne demek! Hüseyin'e ilk gördüğüm an vurulmuştum ve şimdiden mini mini yavrularımızın hayalini kuruyordum.
Biz büyük aşkımızı yaşarken Mırnav'ın bakışları da üstümüzden ayrılmıyordu elbette. Her geçen gün kilo verdiğini, önüne konan mis gibi ciğerleri yemediğini görmek beni gerçekten çok üzüyordu. Fakat bu arada Dr. Zeynep Hanım'a yaptığım ziyarette müjdeyi de almıştım. Eve geri dönüp de Hüseyin'e "Hamileyim" dediğimde, Mırnav söylediğimi duyup yerinden bir ok gibi fırladı. Hüseyin sevinç çığlıkları atarken Mırnav kendini çoktan dışarı atmıştı. Ben ise kara kara bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Benim bahtım ne kadar karaydı.
* SÜRECEK
ASLI E. PERKER
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|