|
|
Hababam'da büyüyen çocuk
Rıfat Ilgaz 67 yıl yazdı. İstanbul'da gezmediği hapishane kalmadı. Yaşadıklarını ağız tadıyla anlatamadı. Oğlu Aydın Ilgaz, bunları kitabı 'Ha Rıfat Ilgaz Ha Babam'da kaleme alıyor
Yıllarca Rıfat Ilgaz'ın öykülerini okuduk. Tabii yasaklar fırsat verdikçe... Hatta Hababam Sınıfı'nda yazdıklarını filmlerin de desteğiyle neredeyse kelime kelime ezbere biliriz. Oğlu Aydın Ilgaz ile tanıştığımda ise Rıfat Ilgaz, arkadaşları ve ailesine dair bambaşka öyküler dinleme şansına sahip oldum. Hepsi de yüreğe dokunan, fıkra gibi öyküler. Aslında ben tüm bunları size yazarak biraz aceleci davranmış oluyorum, çünkü Aydın Ilgaz'ın pek yakında bütün anılarını toparladığı, 'Ha Rıfat Ilgaz Ha Babam' adı altında bir kitabı çıkacak ve orada ne var ne yok hepsini dökecek ortaya. Ancak ben bu girizgahla iştahınızı kabartmayı planlıyorum.
Kim Aydın Ilgaz'ın yerinde olmak istemez ki? Cepleri bile öykülerle dolu sanki. Her şeyi daha dün gibi hatırlıyor. Dört yaşında babasını hapiste ziyarete giden, 15 yaşında acısından yatağında ağlayan, 50'li yaşlarında ise artık tutuklanmalarla, işkencelerle dalga geçebilen bir adam o. Tabii hayatında bütün bunlar olup biterken gerek edebiyat dünyasından, gerek tiyatro camiasından tanımadığı insan kalmamış. Hayatının bazı dönemlerinde hepsine biraz biraz takılmış. Hababam Sınıfı'nın ilk sahnelendiği yıllarda Zeki Alasya, Metin Akpınar'la şehir şehir gezmiş. İlk öykülerini Can Yücel'e okutup geçer notu da ondan almış, tüm sivil ve de üniformalı polislerle tanışmış. Yasaklı soyadı yüzünden işinden olmuş, yine o soyad yüzünden uzunca bir süre pasaport alamayarak Amerika bursunun bir kısmını yemiş. Beşiktaş iskelesinde annesiyle babasının siyaset yüzünden boşanma kararlarını dinlemiş.
YAZMAYA TEPKİ
Yıllarca babasının mesleğinden kaçmasına, matematik bölümünden mühendisliğe her şeyi denemiş olmasına ve devlet memuru olarak çalışmasına rağmen dönüp dolaşıp bir yayınevi (Çınar Yayınları) kurmuş olması takdire şayan. "Belki de babanız çok iyi bir yazar olduğu ve onun önüne geçemeyeceğinizi düşündüğünüz için bunca yıl yazmadınız?" deyince şöyle cevap veriyor: "Bir yazarın 40'lı yıllardan 93'e kadar nasıl acı çektiğini gördüm. Düşünün dört yaşında bir çocuksunuz, askeri hapishanede babanızı görmeye gidiyorsunuz. O prangalı mahkumların arasından geçiyorsunuz. Bu haliyle benim gibi yaşayan pek çok kişide yazmaya karşı bir tepki olmuştur. Bugün kitaba niye sevgi yok. Birçok insanın 12 Eylül'den 12 Mart'ta ve daha başka zamanlarda evlerine girilip kitapları toplandı. Bir arkadaşımın anısıdır Evde yokken tüm kitaplarının annesi tarafından termosifonda yakıldığını ve eve geldiğinde bilmeden o termosifondan çıkan kaynar suyla yıkandığını anlatmıştı."
Annemin Can Yücel'le "davası" olduğunu söylediler
Metre hesabı
Hababam Sınıfı Küçük Sahne'de ilk kez sahnelendiğinde inanılmaz bir ilgi gördü. Metin Akpınar bugünkü iri yarı Metin Akpınar değildi. Zeki ise (Alasya) o zaman gene Tulum Hayri olacak kadar şişmandı. İnek Şaban rolü ise Suzan Uslan'a verildi. Çok başarılıydı. Bir bayanın erkek rolü oynaması ve bunu halka yutturması inanılmazdı. Bu ekip oyunu müthiş bir şekilde götürdü. Biz babamla tiyatronun karşısındaki kaldırıma geçer bakardık. Bilet satışları yapılırken kuyruk 25 bina ötedeki Hacı Bekir Pastanesi'nin oraya vardıysa "İyi" derdik. Biz durumun nasıl olduğunu oraya bakarak ölçerdik. Metre hesabı.
Minibüsçü Süleyman
Babam yaşı iyice ilerledikten sonra memleketi olan Cide'ye taşındı. Evi kasabanın dışında bir köydeydi. 71 yaşında olduğu için de gazetesini, ekmeğini alamayacak durumdaydı. Evinin önünden her gün geçen Minibüsçü Süleyman'dan (Süleyman Salcı) kendisine gazete ve ekmek getirmesini rica etmiş. Ondan sonra Süleyman her gün bu işi aksatmadan yapmaya başladı. Gel zaman git zaman babamın en iyi dostlarından biri haline geldi. Gazete, kitap okumaya, ciddi sohbetlere girmeye başladı. Derken bir gün gelip babamı yine tutuklamışlar. Süleyman'ı da sorgulamış sonra serbest bırakmışlar. Süleyman 100 metreyi zor giden minibüsüne atlamış, İstanbul'a doğru yola çıkmış. Yoldan beni aradı, "Ben İstanbul'a geliyorum, Beşiktaş İskelesi'nde buluşalım" diye. Buluştuk iskelede. "Burada konuşulmaz, mesele çok önemli, annemin evine gidelim" dedi. Evde hemen bütün perdeleri kapattı, "Abi, Rıfat Ilgaz tutuklandı" dedi. Tabii böyle olaylara alışık olmadığı için bu kadar büyütüyor. Bu arada ben zaten sabah babamın tutuklandığını öğrenmiştim. Ama bu kadar yol gelmiş diye bilmiyormuş gibi davranıp, "Yapma ya, tamam gerekeni yaparız" dedim. İçi rahatladı, hemen atladı minibüsüne Cide'ye doğru yola koyuldu. İşte böyle biridir Süleyman. Şimdi Cide'nin en entellektüel insanlarından biridir. Bütün gazeteleri okuyor, küpürleri kesiyor. Ayrıca Atatürkçü Düşünce Derneği'nin üyelerinden. Bir partinin meclis üyesi. Cide'de kurulması planlanan termik santralın yapılmaması için başı çekenlerden biri. Gazetelere bu konuyla ilgili basın bültenleri gönderen kişi odur.
Cici baba Can Yücel
Kuzguncuk'ta oturuyorduk. Babam bu sefer de 'Devam' adlı şiir kitabından dolayı aranıyordu. Siviller dışarıda bekliyor, gelince yakalayacaklar ama babam eve onlardan önce girmiş bile. İçeride. Ama içeride de şöyle bir sorun var: Annem öğretmen olduğu ve mesleki hayatı risk altına girdiği için babamla boşandılar. Yani yakalansalar bu sefer bu da suç. Her neyse babam evde, Can Yücel de bunu biliyor. Tabii bizim eve gelip gitmeye başladı. Bu sefer mahalledeki polisler Can Yücel'in bizim yeni babamız olacağı yolunda bir dedikodu çıkarttılar. Babam evde değil ya. Uzunca bir süre Can Yücel için annemin davası dediler.
Orhan Kemal takma isim
Babam Hababam Sınıfı'nı ilk kez 'Dolmuş' adlı bir dergide yazmaya başladı. Rıfat Ilgaz ismi sakıncalı olduğu için takma isim kullandı: 'Stepne'. Biliyorsunuz o zamanlar pek çok kişi takma isim kullanıyordu. Nazım Hikmet İbrahim Sadri ismiyle yazıyordu. Hatta Orhan Kemal takma bir isimdir. 'Yürüyüş' dergisinde yazarken bu ismi ona babam bulmuştur. Her neyse Hababam Sınıfı çok tuttu. Kitap haline getirmeye karar verdiler. İnce bir kitap olarak çıktı. Yazarın adı yine Stepne oldu tabii ki. Sonra yavaş yavaş ülkenin durumu iyiye gitmeye başlayınca babam deşifre oldu. Kitabın ikinci bölümü Rıfat Ilgaz olarak çıktı. O zaman Babıali'deki bir dağıtıcı şöyle demiş: "Rıfat Bey, bırak şu elalemin kitabının takibini, sen devam etmişsin ama ona uyum sağlamak için biraz zorlanmışsın". Zaten sonra Babıali'deki pek çok yayıncı kitabı satmadı. Sakıncalı diye. Kitap değil, Rıfat Ilgaz sakıncalıydı aslında.
ASLI E. PERKER
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|