kapat

PAZAR EKİ
08.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim


Bir kız çocuğu okutmak 10 milyon!


"Ben İstanbul'da soyadı hakkı filan derken, Doğu'da genç kızlar ve kadınların yaşama hakkı yok. Buralarda yaşayınca insan inanamıyor. Bir kız çocuğunun okulu için 10 milyon yeterli oluyor. İstanbul ve 'oralar' arasında işte böyle fark var"

Güneydoğu'da "9.9 büyüklüğünde, sürekli bir deprem var!" diyen Ceylan Orhun'un yaşamı zikzaklarla dolu. İngiltere'de grafik tasarım ve yemek eğitimini alan; uçuş ve motorsiklet eğitimlerinin üzerine de barlarda, lokantalarda çalışan, daha sonra da Uluslarası İlişkiler okuyup Türkiye'ye dönen Orhun'un, Türkiye'deki yaşamı yurtdışındaki kadar renkli.

Orhun Türkiye'ye döndüğünde Sheraton Oteli'nin Hollandalı aşçısı "Kadından aşçı olmaz" diyerek onu kabul etmemiş. Orhun, kös kös evine dönmek yerine, Sheraton Magazin'de, daha sonra da Güneş Gazetesi'nde gurmeliğe başlamış. İyi dil bildiği için gazetede diplomasi muhabirliği de yapmış. Daha sonra da yemek reklamı fotoğrafları çekmeye başlamış. Bir nefes almak için her şeye ara verdiğinde kadın hareketiyle tanışmış.

Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin kurulması için çalışan Orhun, kendini "Kadınların soyadı hakkı" diye faks çekerken bulduğunda, "Ne yapabilirim" diye kafa yormaya başlamışmış çoktan. 1996'da Urfa'da 16 yaşındaki Sevda Gök boğazı kesilerek bir namus cinayetine kurban edildiğinde, artık ne yapacağını kesin olarak biliyormuş.

* Neden Çatalhöyük'e gittiniz?

Tanrıçaların mekanı, tüm araştırmacıların ilgi odağı bir yer olduğu için gittim. Nasıl bir ortaklık bulup da oradaki yöre insanı ile bizleri ve yurtdışından gelenleri birleştirebiliriz diye düşündüm.

Oraya gittiğimde birçok şeyi farkettim: Kadınlar mavi yemeni takıyor, renkli şalvar giyiyordu. Fırına ateşi koyduğunda, komşu kadınlara haber veriyordu. Biz ise şehirde enerji tasarrufundan bahsediyorduk. Bahçesindeki sebzeleri yiyor, bunların kabuklarını hayvanlarına veriyor, ondan sonra o hayvanların dışkılarıyla ısınıyorlardı. Biz de yeniden kazanım diyorduk... Tek fark entelektüel fark. Bunları gözlemek ve yaşamak insanı değiştiriyor.

* Ya Urfa nasıldı?

Dünya Kadın Konferansı'ndan döndükten sonra EŞİZ İzleme Komitesi'ni kurmuştuk. Namus cinayeti olduğunda kadınlarla birlikte Urfa'ya gittik.

* "Neden oraya gidiyorum? Namus cinayeti ile benim ne ilgim var?" diye düşünmediniz mi?

O güne kadar namus cinayeti diye bir şeyin farkında değildim ki... Aldatma filan olduğunda bir taraf kızar ve diğer tarafı öldürür. Bu olay Fransa'da da olur, Türkiye'de de diye düşünüyordum. Namus cinayetinin geleneksel bir şey olduğunu, bir kızın bir gence bakmasının bile namus cinayetine neden olabileceğini, o zaman ilk kez gördüm ve dehşete düştüm. Ben "soyadı hakkı" filan derken, bir tarafta kadınların yaşama hakkı yoktu.

* Namus cinayetleri ilk kez o dönemde Türkiye gündemine geldi. Siz oraya gittiğinizde neyle karşılaştınız?

Sokaklarda yalnız dolaşan kadın yoktu diyebilirim. Son üç-dört yılda bu değişti. Kadınların sokakta boğazının kesildiği bir yerdeydik; ama Sevda Gök'ün hakkını korumak için Adliye kapısındaydık. Çevredekilere "Bütün kadınları toplayıp getirin" demiştik. Ama kimse yoktu. İstanbul'a dönerken uçakta, "Sevda, senin hesabını bu topraklardan soracağım" dedim.

*Ne yapabileceğinizi düşündünüz?

Kafamda şekillenmiş bir şey yoktu. Dönüşte İstanbul'da da, durup dururken bir namus cinayeti daha oldu. "Ben hayatımı kadınlara adadım" diye İstanbullar'da dolaşamayacağımı fark edip, geri döndüm; Anakültür Kooperatifi'ni kurdum. Ve sık sık bölgeye gittim. GAP İdaresi'nin açtığı Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇATOM) ile birlikte çalışmaya başladık.

* Ve Sevda Gök'ün anısına Sevgi Şölenleri düzenlediniz...

Sevgi Şölenleri orada çok şeyi değiştirdi. Çünkü tüm bunların temelinde sevgisizlik var. Ama yılda bir kez yapılan bir sevgi şöleni tabii ki çok büyük anlamlar taşımaz. Biz sürekli oradayız. ÇATOM'la birlikte, kadınların artık dertlerini açabilecekleri, güvendikleri bir yerleri var. Kadınlar değişmeye başladılar. Azımsanmayacak kadar erkek de oluyor şölenlerde. Uzun vadede belki, bu adam ya da kadın düşünüyor. Kadının da namus cinayetine giden yolda suçu varsa, o da onu görüyor.

* Kadınların suçu mu var?

Şöyle oluyor; kızlar o kadar cahil ki, sonunun bir namus cinayeti olacağını bildiği halde, sokağa çıkmaması gerektiği halde sokağa çıkıyor. Aileyle diyalog kurulamıyor. Kültürümüzde o yok. Oysa bir takım haklarının olduğunu bilmek ve bu hakların korunduğunu da bilmek gerekiyor.

* Kız çocuklar çok erken evlendiriliyor, başlık parasıyla. Okula gönderilmiyorlar. Bunlar nasıl değişecek?

Kız çocuğu, büyüyünce satılacak bir şey gibi. Karnını doyurmak bile ikinci planda. Çünkü erkeğin karnının doyması daha önemli. Her gittiğimde evleri ziyaret ediyorum. Babalara "Neden?" diye soruyoruz. Onları ayıplıyoruz. Ayıplanmak onları çok utandırıyor. Değişme noktasına gelmeleri zor; ama çok baba oldu, kız çocuğunu okula gönderen, karısının sağlık sorunlarını çözmek isteyen.

*8 yıllık eğitim kızların okula gitmesini artırmadı mı?

Hayır tam tersi. Şöyle anlatayım: Kız çocuklarına geç nüfus çıkartıyorlar. 14 yaşındaki kız ilkokul 2. sınıfa gidiyor. Biraz büyümeye başladığında babası "Erkeklerle aynı sınıfta olmaz" diyor. Zaten iki-üç yıl içinde de kızı evlendiriyor. Okuyup da ne olacağını bilmiyor. Örneğin bir aile vardı böyle; dört kız, arkadan bir erkek çocuk olmuş. Kızların hiçbiri okula gitmiyordu. 14 ve 8 yaşındaki kızların nüfusu aynı gün çıkarılmış ve ikisi de 7 yaşında görünüyordu. Diğer iki kızın da durumu farklı değildi. O babayı ikna etmek için çok uğraştık. Sonunda hepsi aynı sınıfa yazıldı.

* Siz kızları nasıl okutuyorsunuz? Masraflar nasıl karşılanıyor?

Bir kampanyamız var. "Kız çocuklarını okutun" diye. Her ay 10 milyon veren, bir kız çocuğu okutuyor.

* 10 milyona mı?

Buralarda yaşayınca insan inanamıyor. Bir kız çocuğunun okulu için 10 milyon yeterli oluyor. Şöyle söyleyeyim: Hasankeyf'te bir ay önce bir çocuğu baştan aşağı giydirdim, toplam 7 milyon ödedim. İstanbul ve "oralar" arasında işte böyle bir fark var...

* Batman'da genç kızlar intihar etti. Ocak ayından bu yana korkunç bir rakam söz konusu hem de. Sizin gözlemleriniz nedir?

İki yıl önce Batman'da bir sağlık uzmanı ile görüşüp, GAP İdaresi'ne bir rapor yazmıştım. Uzman, kadınların depresyonda ve intihara eğilimli olduklarını söylemişti. Şimdi tek etken televizyon gibi gösteriliyor. Televizyon çok izliyorlar, özeniyorlar; ama bu tek etken olamaz. Orada her şey var. Sevgisizlik temelinde. Siz 10 yaşındaki bir kızın hamile olmasını nasıl açıklarsınız? Gidip sevgilisiyle mi sevişti? Ensest var. Kızın ağzını bıçak açmıyor. Neye uğradığını bilmiyor, karnı şişiyor. Bunlar bilinmiyor, bilinse bile kimse çıkıp söylemiyor. Orada 9.9 şiddetinde, sürekli bir deprem var. İntiharların bir kısmının farklı bir namus cinayeti olduğu söyleniyor. Bunları buralardan oturup anlamak mümkün değil.

ELİF ERGU


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır