Mesut Yılmaz'ın penceresinden
Salı, saat 14.30... Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'la "Başbakanlık'taki makamında" konuşuyoruz... İlk konu "Avrupa Birliği."
Soru:
- Yarın (bugün) AB "yol haritasını" açıklayacak... Ya bizim "ulusal yol haritamız" ne olacak?.. Böyle bir haritamız hazır mı?
Mesut Bey:
- Bizim ulusal haritamız "ona göre... AB'den gelecek belgeye göre" şekillenecek.
- AB'den "ne" bekliyorsunuz?
- Eğer bize uygun bir belge gelirse... Onu yol haritası kabul edip planımızı yapacağız.
- AB'den, bize uygun bir belge gelmeme ihtimali var mı?
- Var tabii.
- Yüzde kaç?
- Bilmem.
***
Bugün AB'den "bize uygun bir belge" gelmezse..
Ne olur?
Açıkçası...
"Dünyanın sonu mu olur?"
Mesut Yılmaz:
- Hayır... Bu, nihai bir şey değil... Komisyon raporu... Bugün, bize uygun bir belge gelmezse... 17 Kasım'da Bakanlar Konseyi toplantısı var... Konu oraya gelir... O zamana kadar da bizim, hükümetler nezdinde bu işin üzerine gitmemiz, değerlendirmemiz gerekir.
- 17 Kasım"her şey için son tarih" mi?
- 9 Aralık'ta "Hükümet Başkanları Zirvesi" var ama... Oraya bırakmamak lazım... Zira... Zirvede bir müzakere olmaz.
***
Türkiye olarak "bazı reformları" mutlaka yapacağız.
Ama "AB istiyor" diye değil...
"Yapmamız gerektiği için" yapacağız.
Fakat öyle bir şey oldu ki...
Sanki "Batı için yapıyoruz" görüntüsü doğdu.
Biz "bunları" söyleyince...
Mesut Bey "şöyle" dedi:
- Evet... Biz zamanında inisiyatif alamayınca... Maalesef o görüntü doğdu.
***
- Efendim, hukuk sistemimiz... Eğitim sistemimiz... AB'ye hazır mı?
- Spordan hukuka... Sağlıktan eğitime... Bürokrasiye kadar... Uyum dışında kalan hiçbir alan yok... Kolları sıvamamız gerekiyor... Hemen.
***
Bu kez konu "cezaevleri."
Kamuoyunda "şöyle bir izlenim" var:
Adalet ile İçişleri...
Adalet ile Jandarma...
Sanki "sürtüşme" halinde.
- Mesut Bey bu görüntüye... Uyumsuzluğa ne diyorsunuz?
- Bu işte devletin bir organının kusurunun az, diğer organının kusurunun fazla olması bir şeyi değiştirmez... Ortada bir zaaf varsa... Devletin, bu zaafı gidermesi lazım... Kamuoyu önünde kurumlar arası bir çekişme olmasını yadırgıyorum... Bunlar, devletin kendi içinde halletmesi gereken meseleler.
Sohbetin "burasında" Mesut Bey "düğmeye" basıyor.
Sekreterine "Bana Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk Bey'i bağlayın" diyor.
***
Kamuoyu görüyor ve düşünüyor ki...
"Devlet, cezaevlerine hakim değil."
Bu görüntü "devleti tahrip ediyor."
- Öyle değil mi Sayın Yılmaz?
- Cezaevlerinde zaman zaman maalesef böyle olaylar ortaya çıkıyor... Üç, beş cezaevinde... Ve kamuoyunda da çok olumsuz bir hava doğuyor.
Bu sırada Mesut Bey'in telefonu çalıyor.
Sekreteri "Efendim, Sayın Adalet Bakanı yerinde yoklar" diyor.
***
- Mesut Bey, hükümet nasıl?
- Bir sorun yok... Tek sıkıntımız tempo... Daha hızlı gitmemiz, sürati arttırmamız, vitesi yükseltmemiz lazım.
- Sizi kim frenliyor?
- Sistemin kendisi fren... Onu aşmak için daha ciddi bir kararlılık gerek.
Ve biz odasından ayrılırken, sekreteri Mesut Bey'e bir telefon bağlıyor:
- Efendim, Sayın Adalet Bakanımız cevaben arıyorlar.