Bugün sizleri, Türkiye'nin karmaşık, içkarartıcı, sinirli, aksi ve huysuz gündeminin dışına taşımak istiyordum.. Sizlere, insanın en çok ihtiyacı olan sevgi üzerine, birseyler söylemek istiyordum..
Ama olmuyor.. Gündem bırakmıyor bir türlü. Ama birgün ve de mutlaka sizler için, sevgiyi, aşkı, yaşanılan coşkuları, hayalkırıklıklarını, sevinci, hüznü, özetle bir kadın ve bir erkekle ilgili birşeyler yazacağım..
Şimdi dönelim, ne kadar da istemesek, gerçek gündeme..
Bu satırlar yazılırken, ABD seçimlerinin ortaya çıkartacağı yeni tablonun görülebilmesine daha 10 saat vardı..
Sonuçta ya Gore, ya da Bush Beyaz Saray'a taşınacak.. Burada dikkat etmemiz gereken, iki çok önemli nokta var..
Birincisi, Temsilciler Meclisi'nin yapılanması..
İkincisi, kazananın yanında kimlerin olacağı ve bunların, kimleri, bizim için kritik noktalara getirecekleri.. Yani, yüksek bürokrasinin yeniden nasıl şekilleneceği hususu..
ABD sisteminde, Başkan'ın adamları iç siyaseti olduğu kadar dış politikayı da çok önemli oranda belirlerler.. Onlar, Bakanlarına veya Başkan'a yönlendirirler..
Aynı şey, çok büyük oranda, Temsilciler Meclisi üyeleri için de geçerlidir. Onların yanında çalışanlar, patronlarını etkiler.. Onu yönlendirir..
Biz, yani Ankara, çok uzun yıllardır, ABD seçim süreçlerinde bunu ıskalar.. Varsa da yoksa da Beyaz Saray'a bakar.. Ama, Beyaz Saray'a gelecek kişinin yakın çevresini, bürokrasinin yeniden isimlendirilmesini, Temsilciler Meclisi üyeleri ile yanlarında çalışanların kimler olabileceğini hiç hesaba katmaz..
Ankara'nın, ABD'de yaşayan Türk asıllı Amerikalıların seçim sürecinde aktif rol almaları için, hiçbir girişimi olmaz.. Onlara hiçbir şey söylemez.. Hiçbir işaret vermez.. Örgütleyemez..
Oysa, örneğin New York'ta, kelimenin tam anlamı ile başabaş geçen seçimde, sadece 15 bin oyun ibreyi nasil değiştirebileceğini bilse, bunu görebilip Türkleri örgütleyebilse, kimbilir neler elde edebilirdi.. Yumurta kapıya dayanınca heyecanlanıp harekete geçmesine gerek bize kalmazdı..
Amerika'da yaşayan Türkler, kendi başlarına, son derece kısıtlı imkanları ile, kendi çabaları ile birşeyler yapmaya çalışırlar.. Kendi sezgileri ile yönlerini bulmak için uğraşırlar..
Oysa, Ankara bu konuda bir ismi görevlendirmeli ve yetki ile birlikte sorumluluğu da vermeli..
Örneğin Mesut Yılmaz nasıl AB ile uğraşıyorsa, bu yeni isim de ABD'deki Türklerin örgütlenmeleri için çalışmalı.. Hem de adam gibi bir bütçeyle.. Öyle 1-2 milyon dolarla bu iş olmaz.. Bunu sürekli tekrarlıyoruz.. ABD'de yaşayan Türkler de bundan çok memnun olacaklar.. Çünkü biz ne zaman bu konulara değinsek, çok sayıda mesaj geliyor.. Bunun nasıl yapılacağını bilen insanlar var.. Dünyayı yeniden keşfetmenin alemi yok.. Her türlü zorluğu aşabilecek yetenekte olanlar, bu büyük ve heyecan verici yeni yapılanmanın içinde, mutlaka yer alacaktır..
Bu şemsiyenin altına sadece Amerikan vatandaşlığına geçmiş Türkler değil, ama bu ülkede yaşayan öğrencilerimiz de, bu ülkede çalışan insanlarımız da alınmalı.. Sayılarını kimse tam bilmiyor.. Ama tahminlere göre 20 binin üzerindeler.. Sersemlerini bir kenara bırakırsanız, pırıl pırıl gençler hepsi..
Neye niye, neye kısmet.. Neyi yazmak için bilgisayarın başına oturduk, neyi yazdık.. Yaşam ve şartlar bazen öylesine acımasız ve bizlere öyle şeyleri dikte ediyor ki, şaşırıyor insan.. Aynen, en sıkıntılı dönemlerinde yardım ettiğiniz, elinden tutup ayağa kaldırdığınız, yüzündeki hüznü ve acıyı gülemsemeye çeviren bir kişinin, size sırtını dönüp, yüyürüp gitmesinin yarattığı şaşkınlık gibi..
Bir başka yazıda buluşmak üzere...