2000'li yıllar Türkiye'den yalnız bölgesel bir örnek güç olmasını değil, küresel ekonominin önemli bir parçası olmasını da istiyor.
Bugün Avrupa Birliği'nin başkentinde bu büyük hedefin tarihi belgesi açıklanacak.
Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlayabilmesi için gerekli şartları kapsayan "Katılım Ortaklığı Belgesi" yol haritamız olacak.
Bu belgeyi "teslim şartları" gibi gösteren propagandaya kimse kanmamalıdır.
Buna olsa olsa "terfi şartları" denebilir.
Bizden istenen demokrasidir, insan haklarıdır, düşünce özgürlüğüdür. İşkenceye yer olmayan bir refah ve demokrasi toplumudur.
Şiddet kullanmayan, önermeyen ve kişi haklarına saldırmayan düşüncenin korkusuzca açıklanmasıdır.
Vatandaşların anadilinde yayın ve eğitim gibi haklarının güvence altına alınmasıdır. Belge, Türkiye'nin hassasiyetine saygı göstererek bu hakları azınlık temelinde değil, bireysel haklar çerçevesinde öngörmüştür.
Bir diğer şart orta vadede idamın kaldırılması, o zamana kadar da idam cezalarının infaz edilmemesiyle ilgili fiili durumun korunmasıdır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun emredici rolden uzaklaştırılarak AB'deki uygulama ile uyumlu hale getirilmesi, yani sivil otoritenin öne çıkmasıdır.
Piyasa ekonomisinin kurumlaştırılması ve gelir dağılımındaki uçurumun kaldırılmasıdır.
Bunların hiç birine itiraz edilemez. Çünkü çoğu, bizim Avrupalı olmaktan öte adam gibi yaşamak için gerçekleştirmek zorunda olduğumuz reformlardır.
Biz yıllarca meselelerimizi dışarda jeopolitik çatışma kafasıyla, içerde ideolojik saplantılarla düşmanlar üreterek ve kişisel çıkar kaygıları ile çözümsüz hale soktuk.
Kimse yarattığımız Türkiye'den memnun değil. Bu fırsatı Türkiye, ulusal çıkarlarımızı koruyan pazarlık şanslarını feda etmeden ama hedefi de geciktirmeden kullanmalıdır.
Albert Einstein'ın şu sözünü unutmayalım:
"Karşılaştığınız problemleri, onları yaratan düşünce tarzı ile çözemezsiniz.."
Tarih bize cömert davrandı. Ama Avrupa trenini bir kez daha kaçırmayalım.
"Türkiye'nin demokratik geleceği Avrupa'dır!"
Ege iş alemini temsil eden 15 kuruluşun başkanları tarafından imzalanıp yayınlanan deklarasyon, rüşvet ve talandan arındırılmış temiz bir Türkiye yaratmak için hükümetin gösterdiği kararlılık övülerek başlıyor.
Daha sonra ekonomik şartların zor duruma düşürdüğü bankalar ve sahipleri arasındaki farka dikkat edilmesi gerektiği vurgulanarak "Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisi Sayın Dinç Bilgin'dir" deniyor.
Sonra da şu tesbitler yapılıyor:
"Devletin bankaya el koymasından sonra bankayı boşaltmamış, kredi borcunu kabul etmiş, bir ödeme planı sunarak dürüst bir tüccardan beklenen her türlü yaklaşımı göstermiştir. Buna rağmen mesleki dayanışma gereklerine uyulmadan bu başarılı ve şerefli hemşehrimiz, ne yazıktır ki rakiplerinin yat-kat gibi ucuz saldırılarına hedef olmuştur."
Duyuru, Dinç Bilgin'e uygun bir sürede mükellefiyetlerini yerine getirerek normal ticari yaşamına dönmesi için olanak tanınması talebi ile son buluyor.
Dinç Bilgin'e ve sahip olduğu değerlere kefil olma hakkı en başta, onun doğup büyüdüğü kentin ve bölgenin insanlarına aittir.
Ama ticari rekabet ve ideolojik hınç duygularının yarattığı bir terör havasında böyle kanaatleri toplumla paylaşmaya kim cesaret edebilir?
Ancak kefil olduğu insana beslediği inancı ortaya koyacak kadar kendine güvenen cesur ve soylu yürekler..
Bu yüreleri hiç unutmayacağız.