kapat

01.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Yazıdan değil ama Türkiye'den yoruldum

Sabah'ın sahibiyle üst düzey yönetiminin uğradığı gümbürtülü depreme doğrusu canım sıkıldı.

Bir kez dünyalarımız çok değişik de olsa; gerek Dinç Bilgin, gerek Zafer Mutlu sevdiğim insanlardı. Hem benim yazı özen ve özerkliğime karşı çok anlayışlı ve kibardılar; hem de taahhütlerine milimetrik ölçülerde bağlıydılar...

Şu veya bu nedenle uğradıkları depremin gümbürtülerini gazete manşetleriyle TV kanallarında izlerken, eski bir dize dökülüyor ağzımdan sürekli:

"Düşenin dostu olmaz, hele bir yol düş de gör"

Sonra babaannemin bir sözü geliyor aklıma:

"Doğru sallansa da yıkılmaz"

Dostlarımın da bu sözün gerçekliğini kanıtlamalarını dilerim...

Ve yaşlıca bir ağabey olarak kulaklarına Osmanlı dönemlerinden kalma eski bir sözcüğü fısıldamak isterim:

"Bu da geçer yahu"

Ne halk kitleleri bilir bizdeki basın dünyasının ne olduğunu, ne de basında çalışanların yüzde sekseni...

Yarım yüz yılı aşkın yazı hayatımda gazetelerini batırıp, kuytularda başka işlerle uğraşmaya başlayan; yahut gazetelerini satıp, başka dünyalara yerleşen yığınla gazete sahibi tanıdım...

Onlarla da ilişkim bir gazeteci-patron ilişkisi değildi. Bir yazı emekçisiyle bir yayıncı ilişkisiydi. Tıpkı kitapevleriyle olan ilişkilerim gibi.

Onlar da yazılarıma karışmazlardı. Ya karışır gibi oldukları, yahut da ödemeleri yapamadıkları zaman; ben de yazmayı bırakmak zorunda kalırdım. Bir tanesinden de yazımın yerini -kasıtlı olarak- değiştirdiği için ayrılmıştım..

Bizim insanlar siyasetçiyi de, gazeteciyi de, yazı emekçisini de biribirine karıştırır dururlar..

Gazeteci, olayları izleyip haberleştiren, yahut yeni bir haberle gündemi etkileyen bir kadro elemanıdır.

Örneğin benim 1957'den bu yana gazetecilik yaptığım yok. Salt yazıyla yaşamak inadımdan ötürü ve ayrıca her gün yeni bir yazımı görmekten de hoşlandığım için, gazetelere de binlerce yazı yazdım şimdiye dek...

Bu yazılar gazetelerin güttükleri politikaların dışında yazılardı genellikle ve elden geldiğince "zaman"la "mesafe"ye dayanması özeniyle yazılmışlardı..

Şimdi gelelim gazete sahibiyken zora düşmüş eski dostlardan bazılarına... Gazeteyi, bir "amaç" olarak değil; Türkiye'nin oligarşik yapısı içinde Ankara'daki egemenlikten, kaabil olduğu kadar büyük bir pay koparma "aracı" olarak görüyorlardı.

İktidarlar değiştikçe manşetler de değişiyor; siyasetçiler gazete sahiplerini, gazete sahipleri de siyasetçileri kullanma yarışına girişiyorlardı... Ve bir yerde Ankara egemenleri için ya çekilmez, ya önemini yitirmiş duruma düşüyorlardı...

Son 70 yıllık gazete koleksiyonları incelendiğinde; Türkiye'de basının, egemenlik avantajlarını paylaşma karşılığı, halk yığınlarını uyutup avutma misyonunu yüklenmiş olduğu görülür...

Bunun bir nedeni de Türkiye'de bugün dahi 45 milyon insanın elini bile gazeteye sürmemesidir. Okuyucu desteğinden yoksun gazete sahipleri, ancak Ankara'nın gizli-açık olanaklarıyla sürdürüyorlardı yayınlarını...

Türkiye hiçbir zaman saydam bir ülke olamadı. Ve Türkiye'de her zaman nüfusun sadece yüzde 10'u iyi ve aşırı cakalı yaşadı... Gazeteler de o kesimin çıkarlarını kolladı hep...

21. Yüzyıl bizim kuşağın yüzyılı değil. Ama biliyoruz ki, global bir saydamlık Türkiye'yi de sarmalayacaktır...

Ve sanırız 15-20 yıl epey çalkantılar olacaktır Türkiye'de...

Bendeniz ise yazıdan değil ama, inanın yorulmaya başladım Türkiye'den...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır