Bugün spor yazmayacağım. Çok özür dilerim. Bu ortamda zaten yazamam. Evimde büyük bir yangın var. 1979 yılında Yeni Asır'daki ilk yazımdan beri yazmaktan onur duyduğum, patrondan çok bir ağabey gördüğüm Dinç Bilgin'in SABAH'ındaki yangın, Nişantaşı'ndan taaa Caddebostan'daki evimin içine sıçradı.
Cuma F.Bahçe maçından sonra gece yarısına kadar gazetedeydim. Herkes oradaydı. Dinç Bey Londra'daydı. Cumartesi öğlen gazetedeydi. Odasına çıktım, öpüştük. Her zamanki mütevazı haliyle yanağımı okşadı. "Fener iyi" dedi. Ben ancak "İyi, iyi" diyebildim. "Bana ne görev düşüyor patron" dedim. "Merak etme, herşey düzelecek" dedi.
Dinç Bilgin'i 21 yıldır tanırım. SABAH'ın ilk çıktığı günlerde Grundig'de genel müdürdüm. Mecidiyeköy'de gazetenin çıktığı 4 katlı binanın en üst katında hem bürosu, hem de yatıp kalktığı bir odası vardı. Gazeteciliği, onuru, çalışkanlığı, mütevazılığı, insanlığı 10 numaraydı. Müthiş bir ekibi vardı. Kenan Sönmez, Çetin Gürel, Zafer Mutlu, Ercüment Gündem. Bugün Çetin Güler hariç üçü yine yanında, omuz omuza yine birlikteler.
1987'de Grundig'ten ayrıldığımda inanılmaz iş teklifleri almıştım. Ama Dinç Bey'le Sabah Pazarlama'da fifty-fifty ortak olduk. Hayatımda hiçkimseyle para konuşmadım. Tabii Dinç Bey'le de...
SABAH, hergün bir dev oluyordu. Babıali'de Simavi Kardeşler ile Bilgin Ailesi gazeteciliğin mektebinden gelmişlerdi. Dinç Bilgin'in Yeni Asır'ının mazisi 1 asırdan fazlaydı. Onun kazandığı her kuruş gazetecilikteki en son teknolojiye harcanırdı. Bugün Nişantaşı ve Samandıra'daki inanılmaz tesisler, dünya teknolojisinin en son ürünüdür. SABAH Grubu tırnaklarıyla kaza kaza buraya geldi.