Bu yazıyı kadınlara yazıyorum.
Stajyer hakim ve savcı ne demek?
Mahkemede kürsüye oturup, "adalet dağıtacak" insan demek...
Peki, "adaletimizi" teslim edeceğimiz bu stajyer hakim ve savcılarımız, hayatın tatsız hadiseleri, örneğin "tecavüz" hakkında acaba ne düşünüyor, dersiniz?
Bakalım ne düşünüyorlar:
Adli Tıp Enstitüsü'nde görevli Dç. Dr. Fatih Yavuz tarafından yapılan araştırmaya göre...
Stajyer hakim ve savcıların yüzde 52'si, "Kadınların dış görünüşü ve davranışı tecavüze kışkırtır" görüşünde imiş...
Aslında "çüüüş" diye geçip gidilecek bir görüş ama kazın ayağı başka, o yüzden üstünde duruyorum.
Memlekete aslan gibi evlatlar yetiştirmeye çalışan, evini, ailesini ayakta tutmak için elinden geleni yapan, koç gibi bir kadın, yazın 40 derece sıcağında, otobüse binerken, basamağın yüksekliğinden dolayı eteğinin açıldığını umursamadan, güven ve özgüven içinde seyahat ederken...
Hıyarın biri, bu eteğin açılmasını ve bluzün dekoltesini kendince "tecavüzü kışkırtan bir görünüş ve davranış olarak" değerlendirecek...
Sonra da kadının peşine takılacak!.. Ve bu kadın, hakimin gözünde, "kırkırtıcı" olabilecek!
Peki, Türkiye'de ne zamandan beri "rahat giyim" ve "özgüvenli davranış" tecavüze davetiye oldu?
Veya "tecavüze davet" ne demek?
Hayat hakkında zerre kadar fikir sahibi olmadıkları apaçık olan bu stajyer hakim ve savcılar, bir de tecavüze davet ve kışkırtma çizelgesi yapsalardı bari...
Aslında bu gibilere, "Yürüyün be, sizden değil hakim savcı, sığır çobanı bile olmaz" demek gerek ama konu iki önemli işaret veriyor:
Birincisi, kadınların ne ibretlik bir toplumda yaşadığını gösteriyor.
İkincisi, "irtica" dedikleri nanenin, "aslında hangi kafalarda saklı" olduğunu gösteriyor.
Stajyerlerin yüzde 52'si, cücük kadar aklıyla, aslında şunu söylüyor:
En iyisi kadın örtünsün!
Bilmem anlatabildim mi neden öfkelendiğimi ve asıl irticaın nerede saklı olduğunu...
Dünyanın en asil mesleğinin bu "stajyerleri" için ne kadar üzülsek ve Tanrı'ya bize böyle stajyerler nasip etmemesi için ne kadar dua etsek azdır.
Fakat bu arada, ne kadar dertli, sıkıntılı ve "mantıksız" koşullarda debelenen insanımız olduğunu da görmüş, tanımış oldum.
En son, adı bende saklı, bir Fransızca öğretmeni aradı.
19 yıllık Fransızca öğretmeni...
6 yıldır Türkçe öğretmenliğine giriyormuş... İlköğretim, 6, 7 ve 8'inci sınıflara...
Bizim şu çok ünlü Talim Terbiye Kurulumuzun yüksek "takdir"leriyle... Niyesini de sordum.
Fransızca öğretmenine ihtiyaç kalmamış, ama Türkçe öğretmenine çok ihtiyaç varmış...
Bana ne, şimdi Fransızca öğretmeninde Türkçe "öğrenmeye" çalışan öğrencilere ne? Onların suçu, kabahati mi bu?
Planlasaydınız, hangi öğretmene ne kadar ihtiyaç olacağını zamanında... Plan yoksa eğitim nasıl sevk ve idare edecekler?
Sen, Türkçe dersine Fransızca öğretmenini sokacaksın, sonra da Türkçe'den 45 verip geçireceğin çocuğu, 44 ile tek dersten sınıfta bırakacaksın... Sonra da bana, "af edersek adaletsizlik olur" diyeceksin...
Adalet ve sistem sahiden varsa doğru ama ya adalet ve sistem yoksa ne olacak o zaman?..