|
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net
)
|
Geleneğe suçüstü
Hepimiz biliyoruz ki, mesele sadece bir bankanın hortumlanışı değil.
Banka hortumlanmasına yıllardır alışığız, boşaltılan bankanın içini tekrar vergilerimizle doldurmaya da...
Ama bu kez durum farklı.
Bu kez suçüstü yakalanan şey, türedi bir işadamı değil, koskoca bir devlet geleneğidir.
Murat Demirel'in, el konacak bankalara ait kararnamenin Cumhurbaşkanı Demirel'in imzasına sunuluşundan iki saat sonra, Egebank'tan çuvalla para götürürken kameraya yakalanışı, aslında sadece Murat Demirel'in değil, onyıllardır sürüp giden bir geleneğin suçüstü yakalanışıdır.
Peki bu gelenek nedir?
Bu gelenek, devlet yönetmeyi devletin elinde toplanan ekonomik kaynakların dağıtım mekanizmasını ele geçirmek olarak gören ve böyle uygulayan gelenektir. Bu gelenekte iktidar olmak, o rant mekanizmasının başına geçebilmek demektir. Siyasi gücünüz sayesinde o mekanizmanın başına geçer, ama o mekanizmayı bir kez ele geçirdiniz mi, rant dağıtımı sayesinde siyasi olarak yıkılmaz olursunuz. Sistem, bu gelenek sayesinde kendi kendini üretir, siyasetin hacıyatmazları bu sayede ayakta kalır.
Siyasi literatürümüzün popüler kavramları olan "devlet adamlığı" "devlet terbiyesi" "devlet sırrı" gibi kavramlar, gerçek anlamlarına bu geleneğin ışığında kavuşurlar.
Bu gelenekte devlet sırrı adı verilen şey, o rant dağıtımı mekanizmasının işleyişini açık etmemektir. Devlet adamlığı ise bu sırların hangilerinin, hangi koşulda, kime karşı kullanılacağı, hangilerinin ucu gösterilerek rakipler korkutulurken hangilerinin ömür boyu sır olarak saklanacağı; o rant mekanizmasından beslenen farklı çevreler arasındaki dengelerin nasıl kurulacağı gibi konularda ustalaşmaktır.
Bütün bunlardan rahatça anlaşılabileceği gibi, bu geleneğin hukuka düşman olmasında anlaşılmayacak birşey yok. Bu gelenekte hep hukuktan değil, kanundan sözedilir. Ve hukuk siyasileştirilip kanunlar işe geldiği gibi çekiştirilerek, o da yetmediği zaman kişiye özel kanunlar çıkarılarak, kanun çıkarılamıyorsa kanun hükmünde kararnameler devreye sokularak geleneksel devlet yönetme alışkanlıklarına kılıf dikilir.
Bu geleneğin bir başka kilit kelimesi de istikrardır. Aslında istikrar denip duran şey, bu geleneğin sürmesinin diğer adıdır. İstikrarın korunması için, "takımın" bozulmaması esastır. Sistemin kilit taşı konumundaki üç-beş kişi arasında, al tekke ver külah bir ilişkiyi sürdürme konusunda konsensüs sağlanmış olmalıdır. Bu konuda atılacak yanlış bir adım, yani bir "oyunbozanın" bu kilit noktalardan birine gelmesi, "takım"ın en büyük kabusudur.
İstikrarın, yani geleneğin bozulmasını önlemek için Anayasa ihlali dahil her yol mübahtır. En çok başvurulan yol ise dönemine göre farklı öcüler yaratarak halkı korkutmaktır.
***
Türkiye'de son aylarda politik arenada olup biten herşey, bu geleneği sürdürmek için direnenlerle, bu geleneği yıkmak isteyenler arasında geçen mücadele olarak okunabilir.
Onyıllardır hükmünü sürdüren gelenek, içten ve dıştan gelen baskılarla artık çatırdıyor. Çünkü bu gelenek, Türkiye'nin üretici güçlerinin kanını emiyor, iliğini sömürüyor ve takatsiz bırakıyor. Uygar dünya, böyle habis bir gelenekle yönetilen bir Türkiye'yi içine almak istemiyor.
Cumhurbaşkanı Sezer, bu ülkenin başına gelen en güzel kazadır. Tıpkı Susurluk gibi bir kaza...
Sezer parlamentoda konuşurken dışarı çıkanlar, bu geleneğin yasını tutuyor. Çünkü onun hukukun üstünlüğüne yaptığı her vurguyla, bu gelenek biraz daha parçalanıp güçsüz düşüyor.
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|