Elveda Sydney! Elveda Avustralya!
Bu, Sydney'den son yazım.. "Son" yazmak genelde hüzünlüdür.. Mutlu sonlarda bile.. Hele Sydney gibi dünya güzeli bir kentten ve Sydneyliler gibi dünya güzeli insanlardan ayrılıyorsanız..
Hüznümün asıl sebebi de bu zaten.. Bu güzel kenti ve bu güzel insanları bir daha görmeyeceğimi biliyorum.. Başlıkta "Allahaısmarladık" yerine, kesin ayrılış ifade eden "Elveda"yı seçişim bu yüzden..
Yok canım.. Allaha şükür aslan gibiyim.. Ama bu yolu bir daha çekemeyeceğimi biliyorum..
Avustralya, bizim yaşadığımız yerlere göre, Allahın unuttuğu topraklar.. Bu uzaklık, biraz da, ne kadar büyük olursa olsun, ülkenin bir ada olduğunu bilmeniz, size bir terkedilmiş, kapatılmış, ayrılmış hissi veriyor.. Karikatürlerdeki Issız Ada gibi değil de öyle birşey.. Değil de öyle.. Şimdi ne demek bu?.. Karmakarışık duygularımı anlatamadığımın farkındayım..
Ben bu yolu bir daha göze almam.. Özeti bu.. Sonucu da..
Son!..
Elveda Avustralya.. Elveda Sydney.. Elveda güzel insanlar..
* * *
Sydney, Olimpiyatların en güzelini yaptı.. Bir defa kent, durmadan tekrar ediyorum, dünya güzeli.. Öyle bir organizasyon yapmışlar ki, adım başı şaşıp kalıyor ve adım başı "Hayır biz bunları yapamayız" diyorsunuz.. Sydney'de bizim Olimpiyatlara talip olma hakkımızın dahi bulunmadığına en az 40 kere karar verdim..
Olimpiyat Stadına, 17 gün boyunca gelen insan sayısının 2 milyona yakın olduğunu biliyor musunuz?..
Açılış, kapanış ve atletizm için..
Güreş dışındaki bütün spor tesisleri tıklım tıklım doluydu.. Hem de bizim paramızla gişe fiyatı 200-250 milyon lirayı bulan bilet fiyatları ile.. Hem de kundaktaki bebekten, tekerlekli sandalye ile gelen 90'lık ihtiyarlara..
Hem de, kendi altın madalya adaylarının en büyük rakiplerini, ellerinden madalya alanları çılgınca alkışlayarak.. 17 gün boyu bir tek fanatizm olayına şahit olmadık.. Dünyanın en sportmen, en cömert, en hoşgörülü milleti bu..
Millet dedim de..
Topu topu 2 asırlık tarihleri var. Ülkenin temellerini atanlar, ipten kazıktan kurtulmuş caniler ve fahişeler.. Sonra kıtada altın ve elmas olduğunun öğrenilmesi üzerine dünyanın dört bir yanından gelen maceraperestler..
Bin ayrı ırktan, ulustan, dinden, bin ayrı dil konuşan insanların Avustralya Milleti olmasında baş rolü biz oynamışız..
Gelibolu onları millet yapan.. İlk ve tek savaşları bu.. Sömürgesi oldukları Britanya İmparatorluğu sürüklemiş onları savaşa.. Avustralya ve Yeni Zelanda Kara Kuvvetleri, yani Anzaklar millet yapmış onları.. Her yıl 21 nisanda Anzak gününü, bayram olarak kutluyorlar.. Yenildikleri savaş en büyük bayramları.. Çünkü sonunda millet olmuşlar..
Biz yüzlerce yıldır ne savaşlar kazanmışız.. Şu halimize bakın.. Amipler gibi bölünüyoruz..
Avustralyalıları millet yapan, onlar için dahi sembol olan Mustafa Kemal'i yok etmek için, şeriatçılarımız ve entellerimiz el ele vermişler..
Spor tesisleri değil sadece Olimpiyatı yaşayan.. Sydney ve çevresinde her santimetrekare Olimpiyat olmuş.. Belediye ve organizasyon komitesi ele ele vermişler.. Kentte ne kadar boş yer bulmuşlarsa, oraya bir tribün.. Karşısına bir dev ekran.. Yanında bir konser sahnesi.. Öbür yanına büfeler ve tuvaletlere kadar, Olimpiyattan sonra sökülecek yerler hazırlamışlar.. Milyonlarca insan da oyunları buralarda izledi..
Bunları biz de yapabilir miyiz?.. Yapsak bizim milleti, kano yarışı izlemek için böyle portatif alanlarda toplayabilir miyiz?..
Biz bu organizasyonu yapamayız.. Yapsak, bu insanı bulamayız..
Tesisler mi?.. Güldürmeyin beni.. Sydney'de gördüklerimin muhteşemliği ve güzelliği yanında, bizdeki gelecekleri meçhul Truva harabelerine tesis demek için bin şahit gerek..
Olimpiyat stadımız seneye bu zaman açılacak, daha yolu yok.. Dahası yol planı yok.. Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlarımız buraya gelip staj yapmalılardı, hergün yüzbinlerce kişinin nasıl mucizevi nakledildiği konusunda..
47 bin gönüllüden söz etmedim daha..
Her biri sizin derdinizi anlayacak en az bir dil daha bilen, beş kuruş almadan günde ortalama 16 saat çalışan, her defasında sizi güler yüzle karşılayıp, teşekkürle uğurlayan 47 bin gönüllü taşıdılar oyunları omuzlarında..
Biz de buluruz değil mi?..
Avustralya, Oyunları bu kadar harika organize etmese, Avustralya insanı Olimpiyatı böylesine yaşamasa, biraz umudum olurdu belki "Biz de yaparız" diye..
Hayır dostlar yapamayız.. Hem de öyle yapamayız ki, aday olmaya dahi hakkımız yok bizim..
* * *
Organizasyon da, halk da muhteşemdi ama, oyunların kendisi sönüktü.. Boykotlu Moskova, boykotlu Los Angeles bile, 220 milletin geldiği bu oyunlardan daha unutulmaz spor olaylarına sahne oldular..
Buradan tarihe ne kalır, bu oyunları izleyenler, yarın çocuklarına, torunlarına, kentin, insanlarının ve organizasyonun güzelliği dışında ne anlatırlar, bilmem..
Kapanış töreni de sarmadı beni.. Kendi sanatçıları ile bir disko partisi düzenlemişlerdi. Kendileri eğlendiler.. Nerde Moskova'daki kapanış töreni, nerde bu?..
27'nci Olimpiyatlardan benim aklımda kalacak olanlar mı?..
Doping bir.. En çok doping olayına rastlanan, doping yüzünden en çok madalya iptal edilen Olimpiyat olmayı Sydney hak etmedi, ama ellerinden gelecek birşey yok.. Spor insanları zenginleştirdikçe çirkinleşiyor..
İkincisi..
"Citius.. Altius.. Fortius ve de şimdi Sexius" demiştim ya hani.. Şimdi herkes birleşti Sydney'in en seksi olimpiyatlar olduğunda..
Benim izlediğim ilk Olimpiyatlarda kadınlar erkeğe benzerdi genelde.. Hem kazanan, hem de güzel olan kadına rastlamak nerdeyse imkansızdı..
Oysa Sydney'de hem de madalya alanlar arasında öylesine güzeller, dişiler vardı ki.. Başta sırıkla atlamacı Tatiana Gregorieva olmak üzere..
Plaj voleyboluna gidenler, spor kadar, güzelliğe ve dişiliğe de doydular mesela..
Sydney'in kendi kadınları güzel zaten.. Yolda yürürken on metrede bir, bir dünya güzeline rastlıyorsunuz..
Medya, hem yazılı, hem elektronik basını ile ilk defa bu kez bu güzellikler üzerinde bu kadar yoğunlaştı.. Belki de başka yazacak şeyi çok az bulduklarından..
Bir Maurice Greene- Michael Johnson 200 metre mücadelesi olsaydı mesela..
Amerikalıların kendilerine has takım seçimleri işi biraz bu hale getiriyor.
Basketbol takımları Dream Team One (Rüya takımı bir), Dream Team Two (Rüya takımı iki) Barcelona ve Atlanta'da efsaneydi. Dünya onların şovlarını izlemek için ekran başında toplanıyordu..
Burada, Litvanya ve Fransa ile boğuşup güç bela kazanan takım, rüya değil, kabustu..
Bir Avustralya gazetesindeki başlık ne şirindi..
"Dream team one.. Dream team two.. Dream team who?.."
Yani..
"Rüya takımı bir.. Rüya takımı iki.. Rüya takımı hangi?.."
Yüzmede kırılan 15 dünya rekoru da kurtarmadı oyunları, özellikle bu branştaki doping olaylarının bilinçli olarak saklandığı dedikoduları fena halde yayılınca..
Başta boks, sonra tekvando ve güreş gibi sporlardaki hakem oyunlarını da bunların üzerine ekleyin..
Olimpiyatları bu defa Sydney'in olağanüstü güzellikleri, organizasyonun mükemmelliği ve Sydney halkının anlatmaktan usanmayacağım, Olimpizm ruhu ve heyecanı kurtardı..
Gelecek Olimpiyatlar bu kadar şanslı olmayabilir..
Bir Sydney, bir Sydney halkı daha bulmak kolay değil!..
Niye bu kadar uzaksın Sydney?
Niye "Gene görüşelim" diye veda etmiyorum sana da, "Elveda" diyorum?..
Sydney..
Seni çok sevdim..
Çok özleyeceğim..
Elveda!..