kapat

14.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Troy
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Antik English
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Evren'in fütursuzluğu

12 Eylül'ün yıldönümlerinde yazı yazma gibi bir adetim yok. Çünkü biliyorum ki o konuda yazı yazmak değil, başka şeyler yapmak gerekiyor. Yapılması gerekeni yirmi yıldır yazıyoruz ama hiçbir şey olmuyor.

O yüzden, bu yıl da hiçbir şey yazmadım. Ama Evren'in Ali Kırca karşısında yaptığı korkunç ifşaatı dinleyince duramadım.

Kenan Evren, 65 milyonun önünde, bundan yirmi yıl önce verdiği büyük katliam emrini açıkladı. Darbe liderlerinden herhangi birine karşı bir suikast yapılırsa, ellerindeki rehineler olarak gördükleri tutukluları topluca katlederek misilleme yapacaklarını; yani içlerinden birinin canı karşılığında, hapisteki binlerce tutukluyu yok etmeye karar verdiklerini açıkladı.

Kanım dondu.
Düşünün ki, Yunanistan'ın hapiste çürüyen darbeci generallerinden hiçbiri şimdiye kadar böyle korkunç bir ifşaatta bulunmadı. Latin Amerika'nın en gaddar darbecileri bile "hatıralarını anlatırken" böyle hukuk ve insanlık dışı bir intikam operasyonunu ağzından kaçırmadı.

Kanımı donduran şey, sadece Evren'in verdiği emrin korkunçluğu değildi. Asıl korkunç olan, bu büyük suçu bugün de büyük bir pervasızlıkla, korkmadan ve utanmadan herhangi bir anı gibi anlatabilmesiydi.

Verdiği emrin ne büyük bir suç olduğunu hala kavrayamamıştı, çünkü kavraması için gereken hiçbir şey olmadı o zamandan beri. Hiç kimse yüzünü görünce başını çevirmedi, yakasına yapışmadı.

1.6 milyon kişinin fişlendiği, 650 bin kişinin gözaltına alınıp onbinlerce gencin işkenceden geçtiği ve 170 kişinin işkence sonucu öldüğü bir dönemin bir numaralı sorumlusu, bugün aramızda büyük bir saygı ve sempati halesi içinde, huzurla yaşamaya devam ediyor. Şirin bir dede edasıyla resim yapıyor, eski bir devlet adamı olarak saygı görüyor, kendisinden çeşitli politik konularda görüş alınıyor..

Evet, toplu katliam emri veren bir darbe şefinden devletin çıkarları, laiklik ve hatta demokrasi konusunda demeç alınıyor... Ve alınan her demeçle, yapılan her röportajla birlikte, Ceza Kanunumuz'un tanımladığı en büyük suç; yani bir Anayasa ihlali meşrulaşıp normalleşiyor.

Yirmi yıldır süren bu tutum sadece geçmiş darbeyi aklamıyor; aynı zamanda bugünkü ve gelecekteki siyasi rejimimiz konusunda bir bilinç yaratıyor. Darbeciliği suç olmaktan çıkarıp "Türkiye'ye özgü" demokrasinin kabul edilebilir cilvelerinden biri haline getiriyor.

***

Yazımı, şimdiye kadar defalarca tekrarladığım bir cümleyle bitireyim: Bu ülkede yaşanan bütün askeri darbeler gücünü halkın içindeki güçlü totaliter eğilimlerden alıyor.

Darbeciler, o eğilime güvenerek darbeye kalkışıyor ve o eğilim sonucu yargılanmak bir yana, yıllarca kahraman olarak ortada dolaşıyor. Siyasetçiler aynı eğilim yüzünden darbe anayasalarını bir türlü değiştirmiyor.

Darbeciler hakkında iddianame yazan savcılar, bu yüzden görevinden alınıp hakkında dava açılıyor. Ve Evren gibiler bu eğilimi iyi bildikleri için bu kadar pervasızca katliam hikayeleri anlatabiliyor.

Kısacası, darbecinin önce toplum vicdanında mahkum edilmesi gerekiyor. Toplum afaroz etmedikçe mahkemeler de yargılayamıyor...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır