kapat

05.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Motivasyon
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Popülist yaklaşmazsak durum farklı!

Cumartesi akşamı Liberal Parti Genel Başkanı Besim Tibuk'un oğlu Kerem'in Heybeliada Halki Palas'ta yapılan düğünündeydim. Kendisi de aynı zamanda turizmci olan Tibuk ve masamdaki diğer turizmcilerle havayolları konusunu uzun uzun tartıştık.

İstanbul Havayolları'nın bizzat yaptığı açıklama ile turizmcilerin bilgi ve deneyimlerinin ışığında yaptığı konuşmalar birbirini tutuyor. Bunların hepsini birleştirdiğimizde ise Hıncal Uluç Cumartesi günü "Kimin parası kime?" başlıklı yazısındaki tüm suçlamalarda haksız!

Şimdi suçlamalar neden haksız ona bakalım;

1) İstanbul Havayolları'nın 1 ay önce Eximbank'tan 5 milyon dolar aldığı doğru değilmiş. Ayrıca turizmciler de "Eximbank kredi vermek için teminat mektubu ister. Paranın batması söz konusu değildir" diyorlar.

2) İHY kendi bakım ünitelerinde yaptıramadığı bakımları döviz kaybına mani olmak için THY'nin ünitelerinde yaptırıyor. Uçak motoru tamiri için THY'na 1.750.000 dolar borcu olduğu doğru ama motor THY'da duruyor ve bedeli borcun iki katından fazla.

3) DHMİ'ye 6 milyon dolar taksitlendirilmiş borcu, var ancak bunların hepsi de teminat altında.

4) İHY'nin Almanya'da işçilerin tasarrufları ile kurulan Türksan şirketi ile 1992'den buyana hiçbir ilişkisi yok.

5) Benzin fiyatları 99'dan 2000'e kadar üç katına çıkmış. Biletlerde ise 99'da koltuk fiyatı 350 DM (yani 210 dolar iken) bu yıl yine 350 DM verilmiş (bu kez karşığılı 170 dolar). Böylece koltuk başına 40 dolar zarar etmişler. Sadece bu iki nedenle ortaya çıkan zarar iki yılda 150-200 milyon dolar civarında.

6) "Turistler alanda kalır tehdidi ile neden vergi verenlerin parasıyla kredi verilecekmiş" sözü yanlış, çünkü yolcuların tümünün parası THY ile bağlı olduğu tur operatörleri tarafından ödenmiş bile.

Yani benim de söylediğim "Turizmimiz için bu krediler verilmeli" sözü bu anlamda değil, "gelecekteki turizm gelirimiz adına" anlamına kullanılıyor.

Burada meselenin tek bir şirketi kurtarmakla ilgisi yok. Diğer hava şirketleri de aynı durumda. Onun için tüm sektör kuruluşlarının, devlet kuruluşlarıyla biraraya gelerek turizm sektörünü milyarlarca dolar etkileyecek bu soruna çare bulmaları gerekiyor.

İstanbul Havayolları'nın ilk örnek olarak gösterilme nedeni, Türkiye'nin en büyük özel havayolu şirketi olması. Almanya'nın en büyük özel havayolu şirketi LTV, hava sektöründeki kriz nedeniyle Alman hükümetinden 200 milyon DM devlet desteğini neden aldı? Hükümet buna ilaveten bir 200 milyon DM daha ek desteği neden verdi?

Düşünmek lâzım Hıncal!

Eski tas, eski hamam!
Osmanlı döneminde ne kadar lüzumsuz harcama, ne kadar lüzumsuz, kalabalık, işçi, memur kadrosu varsa bugün de değişmiyor, yine var. Üçüncü Murat zamanında sarayın sadece mutfağında 1117 kişi çalışır, yılda 30 bin tavuk, 22500 koyun, 400 kuzu pişirilirmiş. Bugün devletin 125 bin makam otosu, 2 milyonun üstünde memuru var. TBMM'sinden, bakanlıklarından belediyelerine bu memurlara işyeri restoranlarında pişen yiyecekleri toplasanız yukarda sayılandan fazla tutar. Boşuna "İşten artmaz, dişten artar" diye atasözü bulmamış bizimkiler. Bu kadar dişten, üstelik her öğünde "3 çeşit yemek"ten hiçbir şey artmaz. Bunca israfla devletin elzem ihtiyaçlara para yetiştirememesine şaşmamak lazım.

Üstüne bir de yolsuzluklarla kaybolan trilyonları ekleyince, Güngör Mengi'nin dünkü yazısında değindiği noktaya geliyoruz; devlet deprem vergilerini bu giderleri karşılamak için mi devamlı hale getirmek istiyor?

Halk gönüllü olarak yardıma koştu, üç kuruşu varsa ikisini depremzedeye gönderdi yetmedi. "Cep telefonunuzdan bile deprem vergisi alacağız" dediler, kimsenin sesi çıkmadı.

Devlet toplumun sabrını ölçeceğine, daha doğrusu olayı "toplu isyan" haline getirmeye uğraşacağına acilen israfa son vermenin yollarını bulmalı!

"Biz iyiyiz!"
Bir süredir medyada yeni bir moda çıktı, yazarlar ve genel yayın müdürleri ya kendini ya da beğendiği Ğçoğu kendi gazetesi veya kardeş yayınlardaki- bir iki yazarı övüp duruyor. Bazıları, kendine ve bu mesleğe yıllarını veren meslekdaşlarına saygısızlık olacağını fark etmeyerek (veya umursamayarak) "Sadece benim beğendiğim 4 kişi 'yazar', diğerleri değil. Onlar sadece yazı yazıyor" noktasına bile getirdi. Birilerinin "O zaman yazdığınız köşeyi neden işgal ediyorsunuz. Orası köşe 'yazar'ları içindir. Şans verilse belki 5. yazar oradan çıkar" sorusunu sorabileceğini düşünmeden.

Aslında basındaki yazarların çoğu "Bir yazarın okunma, beğenilme derecesini aldığı yazılı ve sözlü okur tepkisi sayısı belirler. Gerisi lâfı güzaftır" diye düşünüyor ve bu "kendini veya yazarını" övme modasını gülümseyerek seyrediyor ama bazı meslektaşlarımız kendini övmekle de kalmıyor, bir yandan rakip gazete ve yazarlarına sebepsiz yere saldırıya geçiyorlar.

Gerçi " Cehennemde Türklere ait kuyuda neden zebaniye gerek yok" fıkrasını biliyoruz ama basın bir ülkenin aydın kesiminin yeraldığı meslek koludur, ayıp oluyor.

Ayrıca gerçekten "iki sağırlar, birbirini ağırlar" havasına girmek de son derece lüzumsuz. Bir gazete ve yazarlarının başarı derecesini gazetenin tirajı ortaya koyuyor nasılsa!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır