kapat

05.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Motivasyon
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Küçük haberlerin ardındaki büyük acılar

Bu ülkenin en büyük sorunlarından birinin minnacık haberlerin ardında gizli olduğunu bir bilebilsek.. Medya olarak asıl onları bir kovalayabilsek..

Medya dördüncü güç.. Yasama, yürütme ve yargıdan sonra.. Çünkü her üçünü de denetleme gücü var. Her üçünü de itme gücü var.. Teşvik gücü var.. Durdurma gücü var..

Medya bu gücünü ne oranda kullanıyor?..

Ben dikkate değer bir oranda kullandığı inancında değilim.. Medya genelde büyük konularla uğraşıyor. Vatan kurtarma düzeyinde.. Bu yüzden de yazdıklarının büyük bir bölümünün ne derece etkin olduğu tartışılır. Oysa, küçük haberlerin ardındaki, aslında çok önemli konularla ilgilense kısa zamanda sonuç alınması mümkün..

Bazı konular, "Büyük" yazarlara "Küçük" gelmese ah..

Bütün bunları havada kalması için yazmadım..

Son günlerin iki örnek küçük haberi bunlar.. Öyle küçük ki, yazıldıkları günde kaldılar ve unutuldular.. Oysa unutulmayacak, çözülene kadar ısrarla izlenecek haberlerdi.

***

İşte birincisi..

Bir özel firmanın servis otobüsü kaza yaptı.. 7 kişi öldü.. 27 kişi yaralandı. Servis arabasının şoförünün ehliyetsiz olduğu ortaya çıktı.

Özel firma "Biz servis işini taşerona verdik" dedi aradan çıktı. Servis şirketi "İş için başvurmuştu. Evrakları sonra getirecekti, ne bilelim ehliyetsiz olduğunu" dedi, o da aradan sıyrıldı. Ortada sorumlu yoktu.. 7 kişi öldüğü, 27 kişi yaralandığı ile kaldı. Medya olayı unuttu..

***

Bu da ikincisi..

Geçen hafta sonu Kilyos'ta dört arkadaş, Şile'de iki kardeş yüzmek için girdikleri denizden çıkamadılar. Ortada gene sorumlu yoktu. Altı kişinin boğularak ölmesi minnacık bir haber oldu ve unutuldu..

***

Eğer Türkiye'de medya, görev bilinci içinde olsaydı, bu olaylar, sorumluları bulunup en azından teşhir edilene kadar unutulmazdı..

Sorumluluk..

Bu ülkede olmayan şey bu..

Küçük haberlerin arkasında kaybolan asıl büyük sorun bu.. Sorumlunun olmayışı..

Yüzlerce rezillik oluyor, buna medyanın kendisi de dahil. Sorumlusu yok.. İşin garibi, asıl tehlikesi, arayanı da yok..

Uygar bir ülkede, ehliyetsiz şoför 7 kişinin ölümüne, 27 kişinin yaralanmasına sebeb olacak da, sorumlu bulunmayacak..

Özel firma sorumlu değilmiş..

Yok yahu.. İşçin canını sana emanet ediyor, servis şirketine değil. Onun anlaşması seninle.. "İşi ihale ettim bitti.." Hayır bitmez.. Az gelişmiş ülkede biter belki, ama gelişmiş ülkede bitmez.. İşçisinden sorumlu patron, servis şirketini izlemek ve uyarmak zorundadır.

Servis şirketinin sorumluluğu daha da büyük.. Böyle gayri ciddilik olur mu?.. Evrakı bile olmayan adam, hem de ağır vasıtanın, hem de insan taşıyan otobüsün direksiyonuna oturtulur mu?.. Adam esrarkeş, eroinman da olabilir. Hapishane kaçkını cani de.. Böyle gamsızlık, böyle sorumsuzluk, geçin müessese disiplinini, "Hukuk" ile bağdaşır mı?..

Dünyanın uygar ülkesinde, o kazada yaralananlar ve ölenlerin aileleri, hem özel firma, hem de servis şirketi hakkında trilyonluk tazminat davaları açarlardı.. Savcı kamu adına, her iki şirket aleyhine ceza davası takibine girerdi..

Bunlar yapılmazsa, medya yeri göğü inletirdi..

Tüm bunlar bilindiği için de uygar bir ülkede, bir firma servis işini rastgele bir taşerona vermez, o taşeron, evrakları bile olmayan adamı, otobüs direksiyonuna oturtmayı aklına bile getirmezdi..

***

Sahil Koruma'yı bu ülkeye televizyon dizisi diye getirip oynatmayı biliyoruz da, bizde de sahillerin, önce plaj işletmecilerinin, sonra yerel, en sonunda da merkezi yönetimin denetiminde olması gerektiğini, buralara tatil geçirmeye gelen insanların canlarının bunlara emanet olduğunu niye düşünmüyoruz..

Sahilden 20 metre ötede, yüzlerce insanın gözleri önünde insan boğulur mu?.. Boğulursa, bu insanlıkla bağdaşır mı?..

Nerede can kurtaranlar.. Tüm araç ve edevatları ile anında müdahaleye hazır, hızır gibi yetişen cankurtaran örgütü..

Amerika'da var da, Türkiye'de niye yok?..

Orayı işleten, oradan para kazanan adam sorumlu değil mi?..

Oranın mesire, denize girme yeri olduğunu bilen, bilmesi gereken belediyeler ve devlet niye bu organizasyonu kurmaz?..

Bu altı kişi uygar bir ülkede, böylesine pisi pisine, böylesine bir ihmal, böylesine bir sahipsizlik sonucu ölselerdi ve sorumlular bulunmasaydı, medya yeri yerinden oynatırdı. Sorumlular aleyhine trilyonluk tazminat davaları açılırdı. Ceza davaları ayrıca sürdürülürdü.

Bizde unutuldu gitti.. Ölenler öldükleri ile kaldılar..

İnsanların bu kadar ucuz öldükleri bir ülke uygar olabilir mi?.

***

Peki daha kaç kişi ölecek, sorumlusu aranmadan?..

Bakın ölenlerden biri önemli bir medya mensubunun yakını olursa eğer, günün birinde, işin peşinin bırakılmaması ihtimali var.. Sadece o zaman..

Medya, kendi canı yanmadıkça, küçük haberlerin peşinde gitmiyor..

O küçük haberlerin ardındaki büyük dramlardan haberleri yok.. O küçük haberlerle verilen pisi pisine ölümleri önlemenin bu az gelişmiş ülkede aslında kendi görevi olduğunun farkında değil..

Çünkü medyamız da sorumluluk hissi duymuyor..

Çünkü medyamız, küçük haberlerin ardındaki acıları yaşamıyor..

Küçük haberlerin ardındaki en büyük acı aslında bu..

Medyanın unutkanlığı ve vurdumduymazlığı...

SEVDİĞİM LAFLAR
Hatırlar mısın, doğduğun zamanları.. Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse

Anonim

BİZİM DUVAR
MHP'de mum dibine 9 ışık vermiyor.

Hakan&Utku

Köprüde önlem!..

Ahmet Yoldar, bu ülkenin önde gelen kent mimarlarından.. Beşiktaş Belediye Başkanı iken, Ayfer Atay'ın baş yardımcısı idi.. Yusuf Namoğlu'na da danışman olmuş..

Okullar açılınca, İstanbul'un artacak trafiği ile ilgili bir önerisi var, ciddiye almaya değer.. Ama bizim gayriciddi Karayolları ne kadar alır, onu bilmem..

Boğaziçi ve Fatih Köprüleri'nde en sol şeritlerde üçer adet Otomatik Geçiş Sistemi gişeleri var. Oysa trafiği asıl tıkayanlar, servis araçları ve İETT ile Şehirlerarası otobüsler..

Şimdi Yoldar diyor ki..

"Anakent Belediyesi, İl Trafik Müdürlüğü ve Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü birlikte çalışıp, en sağda da, ağır vasıtalar için OGS gişeleri açabilir ve İETT otobüslerinden başlayarak, daha sonra şehirlerarası otobüsler, servis otobüsleri ve minibüsleri, özendirici önlemlerle bu sisteme zorlanırsa, köprü çilesinde hissedilir azalma olur.."

Olur tabii.. Olur da.. Bizde olur mu?..

Bak şimdi, bizim iki yılı aşkın süren savaşımız sonucu açılan ikinci köprü, Etiler bağlantısını düzeltmek için kıllarını kıpırdatıyorlar mı?..

Etiler'den Fatih Köprüsüne, OGS ile girme imkanı yok. Çünkü siz en sağdan giriyorsunuz, geçit en solda.. Otoyolu tam enlemesine geçmek mümkün mü?. Trafiğin olmadığı geç saatlerde bunu deneyen çılgınlar var, Allah göstermesin.

Etiler'den Boğaziçi köprüsüne, biletle girmek de cehennem azabı.. Çünkü en sağda ağır vasıta girişi var.. Ağır vasıtalar burada tren gibi.. Onları aşıp, sağdan ikinci şeride girmeniz, bir kamyon şoförünün insafı ile mümkün.. O insaflı ender zaten.. Ve de kaç arabaya yol verecek ki?..

Çözüm var tabii.. Var da arayan yok..

Kimsenin umurunda değil çünkü..

İstanbul kimsenin umurunda değil, gerisini varın hesaplayın!..

TEBESSÜM
Astronom güneş tutulmasını izlemek için Afrika'ya gitmişti. Yamyamların eline düştü. Onu bir direğe bağladılar ve başına bir nöbetçi diktiler.

Nöbetçiyle çat-pat konuşmaya çalıştı

"Bana ne yapacaksınız?"

"Seni yiyeceğiz."

"Beni ne zaman yemeyi düşünüyorsunuz?"

"Yarın öğle yemeğinde..."

"Harika!" diye geçirdi aklından astronom. Ertesi gün öğle üzeri güneş tutulması olacağını biliyordu. "Bunlara Güneş'e hükmedebilen bir tanrı olduğumu kanıtlayabilirsem paçayı kurtarırım."

"-...ama biraz gecikebilir," diye devam etti nöbetçi, "çünkü yarın önemli bir gün. Öğle üzeri bütün kabile hep birlikte Güneş tutulmasını izleyeceğiz de."

Hediye..
Melanie Grifith hayli sorunları olan bir yıldız.. Neden problemli..

Bir örnek verelim mi?..

Melanie, bir başka ünlü yıldız Tippi Hedren'in kızı..

Tippi Hedren, Kuşlar filminde ünlü korku ve gerilim filmleri yönetmeni Alfred Hitchcock ile çalışıyor. Ayni zamanda sevgilisi de oluyor. Bu sırada Melanie 6 yaşına basıyor..

İşte Hitchcock'un küçük kıza doğum günü hediyesi.. Minik bir tabut.. İçinde de annesinin balmumumdan yapılmış bir heykelciği yatıyor..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır