İNŞAAT Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Şevket Çorbacıoğlu "siyasi SİT alanı" diye nitelediği İstanbul'daki konutların yüzde 70'inin kaçak olduğunu vurguluyor. Depremin bile çarpık kentleşmeyi caydıramadığının altını çiziyor. Günde en az 70 kaçak konut yapıldığını belirtiyor; şu öneriyi getiriyor:
"VAROŞLAR karantinaya alınıp Deprem Yönetmeliği'ne göre tedavi edilmeli."
BİZCE bunun için geç kalındı. Çünkü Deprem Yönetmeliği'nin tek başına, kağıt üzerinde bir değeri yok. O yönetmeliği işletecek altyapı kurulmamış. Mimar-Mühendis Bozkurt Güvenç'in bir makalesinde sıraladığı gibi, özellikle İstanbul özelinde bir "yapı ve sistem mühendisliği" donanımı yok. Beton teknolojisi geliştirilmemiş. Yapı dengesi uzmanlığı kavramını tanımıyoruz. Zemin mühendisliği ciddiye alınmamış. Güvenç, Japonya'nın "depremle birlikte yaşamak" felsefesinin "doğayla birliktelik" temeline dayandığını hatırlatarak şöyle yazıyor:
"DEPREM uzmanı getirtmek, teknoloji satın almak çözüm değil. Onu üretmeliyiz. Kent yerleşmelerimizin yerini, yapı projelerimizi doğa belirlemediğine göre olup bitenlerin sorumlusu bizleriz. Doğal felaketler karşısında 'Takdir-i İlahi' deyip sorumluluktan kaçmaya çalışmakla ancak kendimizi aldatabiliriz."
BİZ, Japonların en büyük dayanağı olan "doğa ile birliktelik" fırsatını bilhassa İstanbul özelinde kaçırmış durumdayız. Bu bakımdan, İMO Genel Sekreteri Sayın Çorbacıoğlu'nun önerdiği "varoşlarda karantina" yöntemi uygulansa bile, "depremle birlikte yaşamak" bağlamında kendimizi güvencede hissetmemiz, çok uzun, soluklu, komplike ve kararlı yapılanmalar gerektiriyor.