kapat

06.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Tek seçim yetmiyor iki seçim yapalım

Siyasi istikrarın bir türlü sağlanamamasının temel nedeni, hiçbir partinin Meclis'te çoğunluğu ele geçirecek kadar oy alamaması. 1993'te iki partili koalisyon dönemi yaşamaya başlamıştık, ki bu bile ciddi sorunlar yaratıyordu.

1999'dan beri ise üç partili koalisyon devrini açtık.

Şu sıralarda zoraki bir "istikrar" yaşıyoruz, ama hepimiz biliyoruz ki bu "dıştan destekli" istikrarın uzun boylu dayanması mümkün değil.

Üç parti, üçü de birbirinden farklı, ne kadar "uzlaşma" sözleri söyleniyorsa da, bunun bir yerde çatlayacağı muhakkak.

İkili, üçlü hatta dörtlü koalisyonlara seçim sistemimiz neden oluyor. Sağdaki ve soldaki bölünmeler, radikal unsurların öne çıkması oy toplanmalarının önüne geçiyor, sonuçta en fazla yüzde 20 oy alan partiler ülkeyi çıkmaza sokuyor.

İstikrarı sağlayacak seçim sistemleri üzerine çalışmalar yapılıyor. Ama bu çalışmalar bir türlü uzlaşma ortamı yaratmıyor, çünkü seçim sistemi üzerinde çalışanlar hep kendi kazanabilecekleri sistemleri ileri sürüyorlar.

Örneğin çift dereceli dar bölge sistemini savunanlar her seçim döneminde değişebiliyor, çünkü daha önce çift dereceli seçimde avantajlı olduğunu düşünen parti, şimdi yok olup gideceğini görüyor, bu formüle sıcak bakmıyor.

Şimdi size, biraz uçuk gelebilir ama, başka bir seçim sistemi önermek istiyorum.

Bir değil, iki seçim yapalım. Birinci seçimi yapalım, sonuçları alalım, bu seçimler belirleyici olmasın, 15 gün sonra bir kere daha seçime gidelim, asıl sonuç bu seçimde alınsın.

Bunun pratik bir nedeni var; kamuoyu, seçimlerden önce yoğun propaganda bombardımanı altında bunalıyor. Sonuçlar alındığında geniş bir kamuoyu kitlesi "pişmanlık" içinde kalıyor. Çünkü, kemikleşmiş oylar dışında kalan yüzer gezer oylar, kararlarını son anda ve biraz da çevre faktörüne bakarak veriyorlar.

Komşusu söylediği için oyunu a partisine atan ya da oğlunun önerisiyle b partisini tutan insanlarımız çok.

Oysa bir deneme seçimi gibi yapılacak ilk turdan sonra kamuoyu da genelin eğilimini görecek, buna göre kararını verecektir.

Komşumuz Yunanistan, bu sistemi farklı bir nedenle denedi ve başarıya ulaştı. 80'li yıllarda Yunanistan genel seçimlerinden bir türlü istikrar çıkmadı, birkaç ay içinde iki kere erken seçim kararı aldılar, böylelikle üç seçimi üst üste yaptılar ve istikrarı sağlayacak aritmetik dengeyi sağladılar.

Bu seçimlerden hemen sonra birer seçim daha yapılsaydı sonuç ne olurdu?

Aralık 1995 ve Nisan 1999 genel seçim sonuçlarını bir kez daha alıcı gözüyle inceleyin ve en önemlisi o günlere dönmeye çalışın.

26 Aralık sabahı, kesine yakın sonuçlar alındığında herkesin içinde bir umutsuzluk doğmamış mıydı? Yüzbinlerce seçmen "Böyle olacağını tahmin etseydim, oyumu başka türlü kullanırdım" demedi mi?

Aynı şekilde 19 Nisan sabahı da aynı duygular içinde değil miydik?

Göreceksiniz, önümüzdeki ilk seçimlerde, sonuçları öğrendiğimizde yine aynı duyguları taşıyacağız.

Seçim çok önemli, bir gün geçiyor ve herşey bitiyor, ondan sonra istikrarı sağlamak adına istikrar katledilerek süre tamamlanmaya çalışılıyor.

Üstüste iki seçim konusunu yazmadan önce, kimi siyasetçilere, sosyologlara ve araştırmacılara sordum. Büyük çoğunluğuna "ilginç" geldi. En azından üzerinde düşünülebilir. Görüş bildirmenin bir sakıncası olacağını sanmıyorum.

40 yıl sonra seçimle işbaşı
Hepimizin hayatında önemli dönüm noktaları ve önemli insanlar vardır. Benim hayatımdaki en önemli isimlerden biri de Numan Esin. 27 Mayıs ihtilalinin en genç subayı Numan Esin, gazeteciliğe başlamamı sağlayıp, hayatımı değiştiren kişi. Onu unutmam mümkün değil. Gördüğümde hâlâ heyecanlanırım, kendime çeki düzen veririm, ilk patronum tabii.

Numan Esin, kısa bir dönem gazete sahipliği yaptı. 1975'te ilan gazetesi haline gelmişken aldığı Vatan Gazetesi'ni 1976'nın 12 Mart'ında tekrar yayın hayatına soktu. Sol nitelikli gazete "12 Martlara karşı Vatan 12 Mart'ta çıkıyor" sloganıyla okurların beğenisine sunulmuştu. Gazete başlarda iyi gitti, ama daha sonra fraksiyon çatışmalarından yıpranıp yayına devam edemez hale geldi. 1978'de de kapandı.

İşte gazeteciliğe burada başlamıştım ben de. Numan Esin Genel Yayın Müdürü Alp Kuran'a "kazanalım bu çocuğu" demiş ben de işe başlamıştım.

Numan Esin'i ne zamandır göremiyordum, sadece haberleşiyorduk. Geçenlerde duydum ki Beyoğlu Rotary Kulübü'nün başkanı olmuş. Rotary Kulüplerinde başkan her yıl değişir ve bir sonraki yılın başkanı seçimle belirlenir.

27 Mayıs'ın küçük rütbeli ama büyük iddialar taşıyan genç subayı Numan Esin'in 40 yıl sonra "seçimle işbaşına geldiğini" görünce gülümsemeden edemedim. Bu bir eleştiri değil, tam tersine çok hoş bir duygu.

Madalyalı fotoğraf bana o kadar sempatik geldi ki, 25 yıl öncesini hatırlamak beni duygulandırdı.

Köpekler düşünürse
Pekçoğumuz evimizde hayvan beslemekten çok hoşlanırız. Özellikle kediler, köpekler, kuşlar evlerimizin diğer üyeleri gibidir. Peki evimizdeki bu sevimli konukların da düşünebileceği aklınıza geldi mi hiç? Örneğin evinizdeki köpeğin sizi anladığını, yapma ve yapmaması gerekenleri gayet mantıklı şekilde değerlendirebileceği sizce mümkün mü? İşte Petlife dergisi evimizde düşünen bir köpek olduğunu varsaymış. Bakalım köpeğimiz neler düşünüyor?

* Tuvaletteyken Baba'nın iç çamışırlarını çekiştirmeyeceğim.

*Çöpçü bizim eşyalarımızı çalmıyor. Gitmesine izin vereceğim.

*Sehpanın altındayken birden ayağa kalkmayacağım.

*Oyuncaklarımı buzdolabının altına kaçırmayacağım.

*Yağmur suyu ve çamurları eve girmeden önce tüylerimden silkeleyeceğim.

*Kedinin mamasını o yedikten önce ya da sonra yemeyeceğim.

*Kusmak üzereyken halıda kaldıysa başka lekesiz nokta aramayacağım.

*Arabada da kusmayacağım.

*Bir daha ölü hayvanlar üzerinde yuvarlanmayacağım.

*Hayvan dışkısı yiyip insanımın yüzünü yalamayacağım.

*Çorap yiyip işlemden geçirdikten sonra onları arka bahçeye boşaltmayacağım.

*Annemi soğuk ve ıslak burnumla poposundan dürterek uyandırmayacağım.

*İnsanlarımın diş fırçalarını kemirmeyeceğim.

*Silgi ve kalemleri kemirmeyeceğim. Özellikle de kırmızı olanları. İnsanlarım hemoroitim var zannediyor.

*Yağmur yağarken arabanın camının açık tutulması için ısrar etmeyeceğim.

*Televizyonda her kapı zili duyduğumda havlamayacağım.

*Annemin iç çamaşırlarını çalıp arka bahçede kovalamaca oynamayacağım.

*Koltuklar yüz havlusu değildir. Anne ve Babamın kucakları da...

*Kafamın buzdolabının içinde durması gerekmiyor.

*Annemin ehliyet ve ruhsatını istemek için elini içeri uzattığında polisin elini ısırmayacağım.

*Kedi kumu üzerindeki kurumuş şeyler kurabiye değil.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır