Demokrasi, devletin ömrünü ve esenliğini, düşmanlarının merhametine terkeden bir çaresizlik rejimi değildir.
Hukuk ve insan hakları, toplumun suçlardan zarar gören yığınlarını da korumak zorundadır çünkü.
Cumhurbaşkanı Sezer, şeriatçı ve ırkçı memurların tasfiyesi ile ilgili ihtiyacın karşılanması gerektiğini kabul ediyor.
Nitekim bir kaç bireysel davada Danıştay, aynı gerekçelerle işten atılan memurlarla ilgili işlemin yasalara uygunluğunu onaylamıştır.
Fakat Sezer, KHK'nin Anayasa'ya aykırı olacağını öne sürerek hükümete "Meclisten kanun çıkarın" diyor.
Bu tavır, üç ihtimali akla getiriyor:
1. Cumhurbaşkanı kararnameyi imzalamayıp bekletecektir;
2. Biraz bekleyip imzalayacaktır;
3. İmzalayacak fakat iptali için Anayasa Mahkemesi'ne de götürecektir.
Siyaset şimdi, Cumhurbaşkanı'nın hangi yolu seçeceği merakına kilitlenmiş durumda.
Yürütmenin sorumluluğu hükümete ait..
Anayasa, bakanlar kurulunun imzasını taşıyan bu KHK'nin doğuracağı sonuçlar nedeniyle Cumhurbaşkanı'na herhangi bir sorumluluk yüklemiyor.
Ama hükümet irticacı memurlar sorunu karşısında çaresizliğe düşürülecek olursa, bunun siyasi ve manevi sorumluluğu Cumhurbaşkanı'nın üstünde kalacaktır.
Bir de mevcut sorunlarımıza Çankaya ile hükümet arasında doğan bir uyumsuzluk sorunu eklenecektir.
Öyle bir tırmanışın ulaşacağı boyutları düşünmek bile korkutucudur.
Cumhurbaşkanı Sezer'in kararnameyi imzalayıp bir yandan da Anayasa Mahkemesi'ne başvurması, hukukçu hassasiyeti ile devlet ihtiyaçlarını dengeleyen orta yol olur.
Çünkü bu tavır, Anayasa Mahkemesi'nde davanın görüleceği zaman içinde iktidara meclisten yasa çıkarma mecburiyeti yükleyecektir.
Tuğgeneral Veli Küçük'ün emeklilik kararında, onun Susurluk aktörleri ile ilişkileri konusunda ortaya atılan iddiaların Silâhlı Kuvvetler'e zarar vermemesi hassasiyeti etki yaratmış olabilir.
Ama Tümgeneral Erol Özkasnak'ın 28 Şubat döneminde Genelkurmay Genel Sekreteri olması, hele "Çevik Bir'in adamı" olduğu gerekçesiyle emekliye ayrıldığı iddiası, kışkırtma amaçlı bir "hayal" sayılmalı.
Çünkü 28 Şubat bir ekip değil kurum tavrıdır ve o dönemde Orgeneral Bir'in emrinde görev yapan bir çok subay terfi etmiştir.
Doğan Güreş zamanında Oramiral Vural Beyazıt Donanma Komutanı olarak YAŞ üyesi idi. Kardeşi Doğan Beyazıt'ın orgeneralliğe terfisinin karara bağlanacağı toplantıya "Ben içerde olursam, ağabeyim hakkında olumsuz görüşü olanlar bunu önümde söyleyemez" demiş ve girmemişti.
Yani kimse devlete yakışmayan bir hesabın bu zeminde yaşayacağına ihtimal vermesin.
Keşke ordudaki duyarlık ve gelenekler, devletin öteki kurumlarını da yöneten değerler haline gelebilse..