kapat

23.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İLKER SARIER(isarier@sabah.com.tr )


Sevr sendromu

Madde 312 mesele değil...

Mesele, ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak genel "özgürleşmeyi" sağlayamamakta düğümleniyor.

Bununu içinde güçlü bir politik dirayet gerekiyor.

Fakat ben bugün ciddi bir zihniyet hatasına işaret etmek istiyorum:

Biliyorsunuz, "madde 312 kaldırılabilir bile" diye düşünüyorum.

Kimileri ise tadilat yeter diyorlar...

Tadilat için önerilen şu:
Irk, dil, din ve mezhep ayrımını öne çıkaran bir "konuşma", halkı ayaklandırıyorsa suç olmalı...

Ama ayaklandırmıyorsa, bir düşüncenin açıklanmasıdır, suç sayılmamalıdır!

Bu yaklaşım demokratik görünüyor ama yine de zihniyet sakatlığı taşıyor. Neden?..

Çünkü "Halkın ayaklanabileceği" varsayımına dayanıyor.

Bir soru sormak istiyorum:

Bir halk, her duyduğu konuşma ile ayaklanacak kadar ahmak olabilir mi?

Veya; Halka bu gözle bakmak sağlıklı bir bakış mıdır?

Hayır değildir, çünkü sadece tanzimat aydını halka böyle bakar.

Biliniz ki, bir konuşma ile ayaklanması muhtemel bir halkla hiçbir yere varılamaz.

Kaldı ki, bizimki Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş bir halktır!..

Kürsüye çıkan her zibidinin yaptığı konuşma ile ayaklanacaksak; zaten baştan yanmışız demektir.

"Sol" tecrübeya bakın:
Meydanlar yıllarca "ihtilâlci" sloganlarla inim inledi de, halk ayaklandı mı?..

Bence, bir düşünce adamı, bir yazar yahut bir siyasetçi "halktan korkuyorsa", ne kadar cafcaflı laflar söylerse söylesin, koyverin gitsin...

Bakınız, halktan kortuğunun farkında bile olmayan kimi yazarlar devamlı yırtınıyorlar, "Türkiye elden gidiyor" diye...

Türkiye'yi cadı kazanına çeviren bu "Sevr Sendromu" işte bu halktan korkmanın bir psikopatalojik yansımasıdır.

Benim, 312 kalkabilir diye, düşünmem ise, halka güvenden kaynaklanıyor.

Batı'dan veya Doğu'dan...

Bazı mihraklar, bizi bölmeye çalışabilirler, bu "normaldir" biz de hakettiği cevabı veririz.

Asla bölünmeyerek!..

Sevr sendromu yetti tüketti artık, lütfen halka güvenelim...

Çil çil
Radikal, birinci sayfasında "Çil çil dolar geliyor" demiş... Çil çil dolar mı, çil çil altın mı, Hakkı Bey?.. Yoksa basit bir benzetme mi?..

Pasta
Tuzu kuru olanlar öteki Türkiye için çok üzülüyor, çareler arıyorlar... Fransızlar'ın "pasta yesinler" formülünü duymadılar mı hiç?..

Vali
Bartın Valisinin eşi İstanbul pazarlarında çanta satarak bütçeye katkıda bulunuyormuş... Düşünün, devletin valisi pasta bile alamıyor!..

Hayret verici aşklar
Magazin aleminin kırdığı cevizlere baktığım zaman içim kalkıyor...

Küçük bir mide bulantısı, bir nebze esef ve bir miktar da istihza ile...

Biliyorum, toplumda bu tür haberler ilgi uyandırır ama bizim magazin malzemeleri işin cılkını çıkardı hepten...

Bir fotoğraf ve altında bir haber:
"Falanca ile filancayı dün bilmemnereden çıkarken yakaladık!"

Fotoğrafa bakıyoruz, sahiden falanca ile filanca ya ele ele tutuşmuşlar, ya bir pahalı cipin önünde yüzlerini saklıyorlar ya da birbirlerine yabancıymış gibi durmuş araba bekliyorlar.

Benim anlayışıma göre insanların ne "aşık" olmaları ne de birlikte takılmalarında hiçbir sakınca yok...

Herkes özgür...

Fakat zavallı gönlüm kavramakta zorluk çekiyor ki:

Bir insan bir gecede nasıl aşık olur, iki haftada nasıl unutur?

Ertesi gün de yeni birine yeniden nasıl aşık olur?

Aşık olmak, fırçayı boyacı küpüne sokup çıkarmak kadar basit ve kolay bir iş midir?

Bu işi iyice laçka edenler arasında, ince zekâlarına saygı duymak istediğim kimi şovmen'ler ve stand up'çılar da yer almıyor mu, en çok ona hayret ediyorum.

Bana kalırsa, bunların yaşadığı aşk falan değil...

Sık sık partner değiştirme alışkanlığını ve arzusunu, aşk ile karıştırıyorlar, sanıyorum...

Yani sonuç olarak hem aşk duygusunu hem de aşk sözcüğünü kirletmiş oluyorlar.

Aşk, tutku dolu bir çağlayansa, yıllar içinde bu çağlayanın akıp biriktiği dingin mavi deniz de sevgidir...

Çok çok afedersiniz, bu yüksek ve derin duygular ile "seksüel birlikteliği" karıştırmanın ne alemi var?..

Zeytinburnu'nda "namus meselesi" olan şey, hiç olmazsa boğaz kenarında "aşk" olmasın!

"Orası" fuhuşa daha yakın!..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır