Lozan günü ve basın bayramı...
Yarın Lozan Antlaşması'nın 77. yıldönümü. Bağımsızlığımızın dünyaca tescil edildiği onur günümüz...
Belli ki, kimseleri heyecanlandırmayan tevazu içinde kutlanacak... Aslında bu tevazu, ihmalkârlığımızın utançlarını gizleyen bir savsaklama tesellisidir.
Mondros'la başlayan işgal ve esaret dönemi, Milli Mücadele'de sembolleşen ulusal direniş ve Mudanya Mütarekesi ile açılan barış yolu... Bu mücadele, ulusal ve kutsal değerlerimizin mükemmel terkibiydi.
***
Lozan, Türk ulusunun kazandığı zaferin, milli mücadelenin hedefini koruma kararlılığımızın sembolüdür. Savaş alanlarında kazanılmış başarının siyasi tuzaklara kurban edilmeyeceğinin onurlu mücadelesini simgeler.
Her türdeki korkutmanın yoğunlaştığı, yüzlerce kurnaz tertibin sergilendiği uluslararası pişkinlik platformunda başta İnönü olmak üzere bütün Türk delegeleri başarıyla savaşmış ve bu mücadeleden alınlarının akıyla çıkmasını bilmişlerdi. Lozan Antlaşması, İtilaf Devletleri'nin politik oyuncağı haline gelen İstanbul Hükümeti'nin engellemelerine rağmen gerçekleştirilmişti.
Lozan, bütün çıkar yollarının kesiştiği noktadır. Ve bu kesişme noktasının koordinatlarını bir mükemmel strateji ile belirleyen kişi Atatürk'tür.
Atatürk'ün devlet yönetimi anlayışında Lozan'ın önemi daima büyük olmuştur. Ölünceye kadar her 24 Temmuz sabahı mutlaka İsmet Paşa'ya telgraf çekerek Lozan anlaşmasını imzalamakla gösterdiği başarıdan ötürü kutlar ve Lozan Barışı'nı Türkiye gündeminde tutardı.
***
Tarihimizin önemli günlerini ve değerlerini unutuyoruz. Geçmişimizden sıyrıldığımız zaman Batı ile bütünleşeceğimizi sanan yanılgıda nedense ısrarlıyız. Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız, tıpkı bayram sabahları kutlama bildirileri gibi Büyük Lozan Gününü ve Cumhuriyetimizi kutlasalar incileri mi dökülür?
Rahmetli Seha Meray Lozan için, "Bağımsızlığı kazanmak onurlu bir savaştır; ama idrak edebilmek gurur verici barıştır. Lozan'da hem gururumuzu, hem onurumuzu idrak ettik" derdi.
Evet! Yarın 24 Temmuz... Atatürk'ün deyimi ile "Büyük Lozan Günü"... Atatürk'ü ve İnönü'yü rahmetle ve şükranla anıyorum.
Sansürsüz 92 yıl
Yarın 24 Temmuz... Sansürün kaldırılışının 92. Yıldönümü... Basın bayramımız...
Türk basını doksan yıl içindeki iktidarın baskılarıyla susturulmak istendi. Bugün de kendi siyasal ihtiyaçları için basını aşağılamaya niyetlenenler var.
Basına kabahat bularak kendi eksikliğini gizlemek yeni bir üslup değil. Her mevsim, her yerde bu tür çığlıklar yükselirdi. "Bir kısım basın", "kartel medyası" deyimlerinin gerisinde, basının suçluyu teşhir eden meslek disiplininden ve adalet ahlakından korkan suçluluğun seviyesiz ve saygısız kurnazlığı vardı.
Bu kurnazlık sona ermiş değil...
40 yıl önce, Sultan Hamit yönetiminin yüz yıl önceki baskılarını aratan hiddette müdahaleler yaşandı. Demokrat Partinin Tahkikat Komisyonları gazeteleri kapatmış, ağır sansürler uygulamıştı.
Sonra 1960 İhtilali geldi ve basın kendi "ahlak yasasına uymayı taahhüt eden" meslek ciddiyeti takındı...
Bugün bu ciddiyetin yeniden tartışılması söz konusu... Belki de basın bayramında dikkate alınacak en ciddi yenilik girişimi, gerçek anlamda bir ahlak yasasına uyma taahhüdü olarak düşünülebilir.
Liselerde felsefe dersinin kaldırıldığı bir dönemde basın ödülünün bir felsefeciye verilmesini yürekten kutluyorum. Çünkü bu ödülde, işin önemini kavrayan bir isabet ve ciddiyet var.
Basın bayramı kutlu olsun...
Namuslu para
Batman Vali Yardımcısının eşi pazarda çanta satıyormuş...
Dünyanın en saygıdeğer sorumluluğu, namusuyla ekmek parası kazanmaktır.
Kilis'te yaşananlara bakın... Beşiktaş'ta yaşananları hatırlayın; onca rüşvet söylentilerinin arasında bu olay bir iftihardır.
Demek ki, vali yardımcımızın eşinin alnına namusuyla para kazanmaktan başka sürebilecek çamurumuz yokmuş... Bakanlık utansın...
Arada bir, yöneticilerimizle onurlanabileceğimiz örnekleri verdiği için Pakize Suda'yı kutluyorum.