Zeugma'nın kurtarılma ihtimali
Turizm Bakanı Erkan Mumcu'yla Ege Bölgesi'nin turizm sorunlarını konuşurken Bakan, sular altında kalması beklenen, Gaziantep'in Belkıs Köyü'ndeki Zeugma antik kenti hakkında da çok önemli bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya göre, acil enerji ihtiyacı gerekçesiyle Birecik Barajı suları altında bırakılma tehlikesiyle karşı karşıya olan dünyanın en değerli mozaikleri, 2000 yıllık freskler ve sayısız tarihi eserin kurtarılması mümkün olabilecek.
Arkeolojik açıdan Efes kadar önemli olan, yabancı basında aylardır büyük yer verilen ve yabancı arkeologların halihazırda su altında kalan villalara dalarak eser kurtarmaya çalıştığı Zeugma için bir girişim grubu oluşturulduğunu açıklayan Bakan Mumcu uluslararası bir kampanya başlatılacağını böylece, eserlerin kurtarılmasını sağlayacak paranın,-toprağın oturması için verilen 100 günlük süre içerisinde- toplanabileceğini umduklarını söyledi.
Bu 100 günlük sürenin bir kısmı da geçtiğine göre geriye kalan zaman uluslararası bir kampanyayla para toplanmasına, kazılara, eser kurtarmaya ne kadar yeterli olur bilemiyorum. Ama bildiğim birşey varsa bu gayretlerin son derece gerekli, binlerce yıllık sanat, kültür kalıntılarını sulara gömmenin ise cinayetten farksız olduğu.
Hanover'deki Expo 2000 Fuarı'nda kusursuz bir Türk Pavyonu sergileten, 2000 yılında Türkiye'ye turizmde büyük başarı kazandıran Bakan Erkan Mumcu'yu Zeugma girişimine katkısından dolayı bir kez daha kutlayabiliriz.
Hak edilmiş dayak!
İstanbul'dan Kahire'ye giden Türk Hava Yolları uçağında cep telefonunu açtığı için dayak yiyen yolcu kadar dayağı hak eden olmamıştır herhalde... Birçoğunuzun da okuyunca "Eline sağlık, iyi yapmış" dediğinizi sanıyorum.
Aslında benzer durumlarla hâlâ bizler de karşılaşıyoruz. Eskisi kadar sık olmasa bile bu, kendini kimseye hesap vermek zorunda hissetmeyen dikkatsiz, sorumsuz cepkolikler uçak henüz inmeden veya motorlarını kapatmadan fütursuzca telefonlarına davranabiliyorlar.
Hatırlayacaksınız uçaklardaki cep telefonu anonslarını uzun süre yazıp çizdikten sonra "herkesin anlayacağı" duruma getirtebilmiştik. Son yolculuklarımda dikkat ettim Türk Hava Yolları gerçekten de defalarca, iyice vurgulayarak uyarıyor yolcularını... Durum böyleyken hâlâ bunu duymamış gibi hareket eden, kendi hayatını tehlikeye attığı gibi yüzlerce yolcu için de tehlike yaratan, üstelik onların yaptığı ikazlara da kulak asmayan dayağı da yesin artık. Bu durumda ben de dövmeye kalkarım konuşanı onu da söyleyeyim yani.
Dayağa karşıyım ama bu kadar özel durumlar için, şu sözü beğendiğimi de itiraf ediyorum:
Nush ile uslanmayana etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!
"Lirik Tarih" etrafındaki fırtına
Seyahatten döndüğümde okudum Kültür Bakanlığı'ndan Yekta Kara ve "Lirik Tarih" ile ilgili olarak gelen açıklamayı. Ve her nedense (!) beni hiç şaşırtmadı. Kültür Bakanlığı'nın olağanüstü başarı kazanan Lirik Tarih Gösterisi'nde rol alan sanatçıların izinlerini iptal ettiğini, onların yerini yabancı sanatçıların alındığını duyduğumda yaptığım tahminlerin tamamı vardı bu açıklamada. Tek şaşkınlığım, ben darbelerin bu kadar arka arkaya ve bu kadar çabuk geleceğini sanmıyordum. Bir tek orada yanılmışım.
Yekta Kara'nın Lirik Tarih Gösterisi'ni neden İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü prodüksiyonu olarak değil de Protel adlı özel bir firma aracılığıyla gerçekleştirdiğinden, Protel'in sahibinin eski eşi olmasına, kurumu kötü yönetmesinden, ticari kazanç sağlamasına kadar aklınıza ne gelirse her türlü haksız itham ve yorumu yapmış Kültür Bakanlığı.
Örneğin "22 Mart 2000 tarihinde gerçekleştirilen gösteri için İş Bankası'ndan alınan 250 bin dolardan gösteriye katılan 196 sanatçımıza sadece 40 bin dolar ödenmişken kendilerine yüksek kazanç sağlamışlar" demiş. Gösterinin tümünde 350 sanatçı ve koca bir dekor, kostüm, ses vs ekibi olduğunu bildiği halde. Gösterinin her şeyiyle Yekta Kara ve Ali Taygun'a özel, özgün bir prodüksiyon olduğunu, eserin sahibinin -kitap yazma hakkı olduğu gibi- Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre istediği kişiye yaptırma hakkı olduğunu bildiği halde. İçinde Ajda Pekkan, Sertab Erener veya İbrahim Tatlıses'in, Mehter Takımı'nın, pop grupları ve dini toplulukların bulunduğu bir eserin Devlet Opera ve Balesi prodüksiyonu olamayacağını bildiği halde... Kısacası hiçbir tutar yanı olmayan, akıl almaz bir sürü suçlama.
Aslında Kültür Bakanı (veya Bakanlığı)nın istediği sanatçılarını, yöneticilerini (milletvekilleri gibi) "ağzı var dili yok" kuklalar haline getirmek. Onlara tutsak olduklarını hatırlatırken, gerekirse dünya çapında olay yaratabilecek bir sanat eserini bile yok etmek.
Ali Taygun da atılan iftiralara karşılık derhal dava açtıklarını, belgelerle gerçeği ortaya koyacaklarını ve eserin taklidini yapanların da cezalandırılacağını bildiren ve her şeyi anlatan bir basın açıklaması göndermiş.
Öyle görünüyor ki bu olay çok büyüyecek ve bu kez Yekta Kara gibi başarılı bir yöneticiyi ortadan kaldırma çabalarına da sessiz kalınmayacak.
Bekleyelim ve görelim.