kapat

21.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Bu YÖK artık kalamaz

Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK Genel Kurulu Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in iade ettiği rektör adayları listesi konusundaki kararını bugün verecek.

YÖK üç şey yapabilir.

1) İlk listeyi aynen gönderebilir.

2) Adayları topluca değil, tek tek gönderir.

3) Genel kurul üyeleri topluca istifa eder.

Doğrusu, üçüncü şıkkı kullanmaktır. Çünkü Cumhurbaşkanı Sezer'in listeyi iade etmesi, ardından da bir hukuk dersi niteliğinde mektup göndermesi YÖK'ün bugünkü yönetimine güvenmediğinin bir işaretidir.

Cumhurbaşkanı "eski alışkanlıklardan kurtulmayan" YÖK yönetimini çok ciddi biçimde uyarmakta ve "güdümlü Türkiye'ye geçit vermeyeceğinin" sinyalini vermektedir.

Bugünkü yönetim YÖK'ü, özellikle son yıllarda siyasi iradeye karşı Anayasa ve hukuk ilkelerini hiç dinlemeyen, bazı çevrelerden aldığı direktifleri eksiksiz yerine getiren bir kurum haline getirmişti.

Anayasa ve hukuk konusunda çok titiz olan Sezer'in bu "dediğim dedikçi zihniyete" duvar çekmek istemesi son derece normal.

YÖK yönetimi, Türkiye'de taşların yerinden oynamaya başladığını farketmeli ve çekilmeli.

YÖK yönetimi kendini, bugüne kadar pek aldırmadığı Anayasa ve hukuk ilkelerine bağlı kalmak zorunda hissederek aday listesini yeniden düzenleyebilir. Ya da ara formülle listeleri topluca değil tek tek gönderir. Bunu yapması havayı yumuşatacağı gibi, aynı doğrultudaki başka kuruluşları da etkileyecektir. Bu da Türkiye'nin yeni bir yola girdiğinin işareti olacaktır.

Ama YÖK direnir ve aynı listeyi tekrar gönderirse, o zaman iş değişir. Bu gelişme Türkiye'de bir bilek güreşinin yapıldığı izlenimi yaratır. YÖK'ün buna cesaret etmesi Sezer'e yönelik bir hareketin de başlangıcı sayılır o zaman.

Sezer'in üslubundan, sözlerinden, özellikle demokrasi, Anayasa ve hukuk ilkelerine bağlılığından rahatsızlık duyan çevrelerin köprüleri atmaya kararlı oldukları ortaya çıkar.

* Uğur Dündar- Ufuk Güldemir kavgası çıktı iyi mi oldu?

* Bu kavga ne kadar sürecek?

*Belden aşağı vurarak kavga etmek ayıp olmuyor mu?

* Uğur Dündar internette site kapattırmanın mümkün olmadığını bilmiyor mu?

* Biliyorsa, bitmeyecek bir kavga başlattığının farkında değil mi?

* Geri kalan basın kavgayı keyifle mi seyrediyor?

* Dedikodu yapmayı çok mu seviyoruz?

Memur sınavı kaldırılmak isteniyor
Ecevit'in Başbakanlığı sırasında alınmış bir karar vardı. Ecevit devlet memurlarının gelişigüzel alınmasını önlemek ve kaliteyi yükseltmek için "Tıpkı üniversite giriş sınavı gibi bir sınav koyalım, Türkiye'nin neresinde olursa olsun devlet memuru olacak kişiler bu sınava girsin, aldıkları puanlara göre atamaları yapılsın" demişti.

Nitekim bunun sonucunda bir yönetmelik hazırlandı ve devlet memuru olmak isteyenler merkezi sınavlara girmeye başladı. Ancak son zamanlarda bu yönetmeliğin kaldırılması için yoğun baskılar yapıldığını öğrendim. Hükümetin özellikle MHP kanadı sınavın kaldırılmasını ve her bakanlığın ihtiyacı olan memurları kendisinin seçmesini istiyormuş.

Ankara'ya "neden böyle bir talep var?" diye sordum, cevabı ilginç buldum.

Çünkü özellikle MHP sınav yüzünden verdiği "iş bulma" sözlerini tutamıyormuş. Sınavlarda başarılı olamayan bu yüzden devlet memuru olamayan partililer daha sonra bakanların ve parti yöneticilerinin başını ağrıtıyormuş.

Yine aldığım bilgiye göre Başbakan Ecevit'i son günlerde en çok bu konu rahatsız ediyormuş. Sınav sisteminden vazgeçilmesini kabul etmeyen Ecevit, bu konudaki baskılar nedeniyle bunalmış biraz.

Sezer etkili çevreleri ikiye böldü..
Baştan söylemek gerek, halk Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'i seviyor. Onu kendinden biri olarak görüyor. Mütevazi yaşamını, kendisine sağlanmasından bütün milletin onur duyduğu ayrıcalıkları bile kullanmak istememesini hayranlıkla izliyor.

Şu ana kadar sokaktaki vatandaşlardan kiminle konuşsam Sezer'e toz kondurmadı. Bu her Cumhurbaşkanı'na nasip olan bir ayrıcalık değil. Ancak etkili çevrelerde, örneğin iş dünyasında, siyasetin tepe noktalarında, bürokraside, medyada Sezer'e bakış açısı biraz farklı.

Bölünme bu kesimde var. Bir kesim diyor ki "Sezer Türkiye'yi bir hukuk devleti yapmak istiyor. Şimdi gösteri gibi görünen davranışların aslında birer anlamı var, hepsi mesaj yüklü."

Bunu savunanlar örneğin Sezer'in kırmızı ışıkta durmasını "devlet gücüyle gösteriş yapanlara karşı" çarşı pazar alışverişi yapmasını, Köşk'te yediği yemeğin parasını ödemesini "devlet eliyle savurganlık yapanlara" hastaneye sıradan vatandaş gibi gitmesini ve başhekime "niye gelip zahmet ettiniz" demesini "Osman Durmuş gibi hazımsızlık çekenlere" bir tepki olduğunu söylüyorlar.

Sezer'in "alışılmadık" davranışlarını eleştirenler ise "bunun devlet hizmetiyle ilgisi olmadığını" söylüyorlar. Sezer'in bugüne kadar Avrupa'ya pek gitmemiş olmasını, lisan bilmemesini bahane edenler "vizyonsuzluk" yaftasını yapıştırırak endişelerini dile getiriyorlar.

Bu iki görüş çok sık tartışılıyor, bilesiniz.

BANA GÖRE: Bana gelince, Cumhurbaşkanı'nın "alışılmadık" davranışlarından memnunum. Kimisinin aşırıya kaçtığına inanıyorum, ancak Sezer'in ilkeler, demokrasi, Anayasa ve hukuk konusunda sağlam bir kale olduğuna inanıyorum.

Sezer'in Türkiye'de egemen kılınmak istenen "dayatmacı, zorbacı ve emredici" zihniyete karşı bundan sonra daha da etkili çıkışlar yapacağını sanıyorum.

Yolu tıkayan bakan
TEM otoyolunda gidiyoruz. Trafik sıkışık. Milliyet Gazetesi'nin köşesindeki köprüyü geçebilelim ki önümüz açılsın, daha rahat gidelim. Arkamızdan garip bir siren sesi ve ardından kararlı bir emir duyuyoruz "Yol verin, yol verin." Gelen araç "emniyet şeridinden" geçip gidecek. Belli ki "mühim biri" geliyor. Bütün araçlarla birlikte sola doğru yalpalıyoruz, emniyet şeridi çok emniyetli hale geliyor ve önce bir polis aracı, ardından siyah Mercedes, onun arkasından da bir sivil polis otosu geçip gidiyor. Neyse, ilerde yol ferahlıyor, biraz gidiyoruz ki tekrar yığılma başlıyor.

Meğer, az önce en sağdaki emniyet şeridini kullanan üç araçlık konvoy bu kez en sol şeride yerleşmiş. Sürati de 60 kilometre.

Geçiş için kullanılan sol şeritte 60'la gidince yol haliyle yığılıyor. Bütün araçlar sağa kayıyor, konvoyu geçiyor ve devam ediyor.

Ben de geçerken bakıyorum. Siyah Mercedes'in kırmızı plakası var. Numarası 037.

Kimdir diye sordum, Kültür Bakanı İstemihan Talay çıktı. Aman sayın bakanım siz aracınızda yavaş yavaş gidin, biz millet olarak eziyet çekerek arkanızdan geliriz.

Recai Paşa'nın ağaç sevgisi
Recai Paşa (Önder) Makine Kimya Endüstrisi Genel Müdürü. Geçenlerde aradım ve patlayan Kırıkkale Silah Fabrikası'nın ne durumda olduğunu sordum. Recai Paşa uzun uzun anlattı, fabrika tamamlanmak üzereymiş, eskisinden daha modern ve güzel olmuş, 6 ay önce açmak için hazırlık yapmışlar ama ertelemişler. Paşa fabrikanın çalışmadığı süre içinde silahlı kuvvetlerin hiçbir eksiklik çekmediğini, ihtiyaçların yurtdışından karşılandığını, artık buna gerek kalmayacağını da anlattı.

Ancak Recai Paşa bir de sitem etti, meğer fabrikanın bulunduğu bölgedeki 1200 dönümlük araziye 165 bin ağaç dikilmiş. Eskiden çorak olan Kırıkkale şimdi yemyeşil olmuş. Recai Önder "Gazetecilere burayı gezdirdim, ormanı da gösterdim, ama hiçbiri yayınlamadı" dedi. Paşam iyi hizmetler karşılıksız kalmaz merak etmeyin.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır