KANSERİ NASIL YENDİM?-YAZI DİZİSİ-4
Herkes için bir umuttum
Armstrong, kanseri yendikten sonra verilen ikinci hayatı boşa harcıyordu. Bir gün herşeye yeniden başladı. Düzenli, planlı idmanlarla ruhen de kendini toparladı. Fransa Bisiklet Turu'nu herkes için kazandı. Umutları boşa çıkarmadı
Artık resmen kanserden kurtulmuştum. 2 Ekim'de kanser teşhisi konmasının birinci yıldönümünü kutladık. Yani artık tehlike kalmamıştı. Doktorlarıma göre hastalığın tekrar ortaya çıkma ihtimali çok çok küçüktü. Bir gün Doktor Craig Nichols'tan bir mesaj aldım. "Artık hayatına devam etme zamanı geldi" diyordu.
O KADAR KOLAY MI?
Ama insan kanserden sonra hayatına nasıl devam ederdi ki? Bu konuda tavsiye veren kimse yoktu. Tedavi bittikten sonra doktorlar,"İyileştin. Git hayatını yaşa" diyordu. Ama hayata geri dönme mücadelesinde destek olacak kimse yoktu.
İnsan bir sabah kalkıp, "Tamam, iyileştim. şimdi artık eski normal hayatıma döneyim" diyemiyordu ki. Fiziksel olarak iyileşmiştim. Ama ruhum hala iyileşmekteydi. Şimdi ne olacaktı? Hayatım nasıl bir şekil alacaktı? Kabuslarım devam edecek miydi? Hastayken kendi kendime, "Bir daha asla küfür etmeyeceğim, bir daha asla içki içmeyeceğim, bir daha asla öfkelenmeyeceğim" diyordum. Hayatınız boyunca karşılaşabileceğiniz en düzenli en temiz yaşayan insan olacaktım. Ama hayat bu. Her şey değişiyor ve niyetler kaybolup gidiyor. Bir bira daha içiyorsunuz, bir küfür daha savuruyorsunuz.
Sıradan dünyaya nasıl dönülür ki? Kanserden sonraki temel sorunum bu oldu. "Her günü dünyadaki son gününmüş gibi yaşa" diyen sözlerin de yararı yoktu. Doğrusunu isterseniz hoş bir his ama işe yaramıyor. Bana güvenin çünkü denedim.Ama bir parçam eski hayatımı istemiyordu.
CEHENNEM GİBİ
Hala hazır değildim. Psikolojik sorunları aşamamıştım. Kötü bir gün geçirince "Elbette, çok şey yaşadım. Bir yığın ameliyat, üç ay kemoterapi geçirdim. Cehennem hayatı gibi bir yoldu. Normale dönememem normal " diyordum kendi kendime. Ama asıl söylenmesi gereken bu değil, "Kötü bir gün geçirdim" olmalıydı.
Tekrar bisiklete başlamıştım. Fransa'ya yerleşmiştik. 18 ay sonra ilk kez İspanya'da yarışa katıldım. 14'üncü oldum. Benim durumumda birisi için hiç fena derece değildi ama ben birinciliklere alışmıştım. İki hafta sonra Paris-Nice yarışına katıldım. Ama yarışı tamamlayamadım. Yarışın bir yerinde kenarda çektim. "Hayatımın geri kalanını böyle geçirmek istemiyorum" diyordum kendi kendime. Kik'i aradım ve Amerika'ya döneceğimizi söyledim.
BU BEN DEĞİLİM
Giderek şişiyordum. Her gün golf oynuyor, su kayağı yapıyor, bira içiyor, kanepeye uzanıp kanallar arasında geziniyordum. Her gün Chuy'un Meksika restoranına gidiyordum ve antreman rejimimin içine ediyordum. Durum öyle bir hal aldı ki Kik müdahale etmek zorunda kaldı. "Bir şeyler yapmalısın" dedi. "Ömrünü golf oynayan, bira içen ve Meksika yemekleri yiyen bir emekli olarak geçirmek mi istiyorsun? Eğer istediğin buysa tamam. Ama emekli olmayacaksan böyle deli gibi yiyip içmeyi bırakmalısın. Bu sen değilsin. Seni tanıyamıyorum artık. Seni her koşulda seviyorum ama artık bir karar vermelisin" dedi. Bunları söylerken sinirli değildi. Ve haklıydı.Bisiklete atlar atlamaz yarışlar kazanmaya başlamadım . Keşke bu kadar kolay olsaydı. Bir yığın inişler çıkışlar, iyi sonuçlar ve kötü sonuçlar oldu. Ama bu defa kötülüklerin beni etkilemesine izin vermeyecektim. Artık her gün bisikletin üzerindeydim. En formsuz, en bitkin halimde bile bir an bile bırakmayı aklıma getirmedim.
YAPACAKTIM
Hatta evlilik törenime bile bisikletle gittim. Kik'le 1988 yılının Mayıs'ında Santa Barbara'da evlendik. Bir sabah Kik'e "Sanırım tekrar Avrupa'ya dönme vakti geldi" dedim. Sevinçle kabul etti ve hemen toplanmaya başladı. Fransa Bisiklet Turuïna hazırlanacaktım. Evet; bu yarışa katılacaktım. Amerika Şampiyonası'nda dördüncü olduktan sonra Milli Takım hocamdan bir e-mail almıştım. Dördüncülük de iyi derece ama, Fransa'da dahi iyi dereceler yapacağına eminim" diyordu. Çok düşündüm bunu., Artık hazırdım. Yapacaktım.
Tüm 1999 sezonunu Fransa Turu için feda etmeye hazırdım. Sezon zaten tam bir başarısızlıkla başladı. Valencia'daki yılın ikinci yarışında az daha omuzumu kırıyordum. İki hafta yatmak zorunda kaldım. Kalkar kalkmaz antrenman sırasında bir araba çarptı. Bir sonraki yarışta lastiklerim kaydı ve bisikletten düştüm. Paslanmıştım. Teknikleri yeniden öğrenene kadar, selenin üzerinde kendime güvenene kadar çalışmam gerekiyordu. Turu bir ders gibi en ince ayrıntısına kadar inceledim. Ağırlığımı ve dengemi nasıl sağlayabileceğim üzerine bilgisayarda hesaplar yaptım. Antrenmanların grafiğini her gün bilgisayara girerek değerlendirdim.
Ve nihayet yarış zamanı geldiğinde hiç kimse favoriler arasında beni saymıyordu. Herkes kanseri yenen sevimli Amerikalı diye bakıyordu ama kimse kazanabileceğimi düşünmüyordu. Bir tek Miguel Indurian favorisini soran gazetecilere "Armstrong" yanıtını vermişti.
Ama ilk etapta birinciliği ele geçirdim. Hiç alışık olmadığım bir durumdu. İnanamıyordum.Ve takım arkadaşlarımın da büyük yardımıyla başardım. Kazandım.
Paris'te zafer turunu atarken sarhoş gibiydim. Ödül töreni için podyuma adeta sürükleyerek götürüyorlardı. Doğruca Kik'e koşarak sarıldım. Bir kalabalığın arasından annemi gördüm bu arada. Gazeteciler onun etrafına da toplanmıştı. Birisi her şeye rağmen kazanabileceğini düşünüyor muydunuz ?" diye soruyordu anneme. Annemin yanıtı "Lance'in tüm hayatı her şeye rağmen mücadeleyle geçti" oldu.
Samimi söylüyorum kanseri yenmeyi Fransa bisiklet turunu kazanmaya tercih ederim. Turu kazandığım günlerde çevremde inanılmaz bir ilgi vardı. Kendi kendime neden bu kadar ilgileniyorlar benimle diyordum Bunun sebebi hastalığın evrensel olması büyük ihtimalle. Benim kazanmam sembolik bir şeydi. Sadece kanseri yenebileceğimizin değil, ardından da başarılı olabileceğimizin kanıtı. Sanırım bir arkadaşımın dediği gibi: Ben herkes için bir umuttum.
İyileştikten sonra Doktor Nichols'a "Ne kadar kötüydüm. Kurtulma şansım neydi?" diye sordum. Yüzde elli mi? Başını salladı. Yüzde yirmi? Tekrar başını salladı. Yüzde ondan da mı az? Yüzde üçe inene kadar başını salladı.
Her şey mümkündür. Yüzde 90 kurtulma şansınız olduğu da söylenebilir, yüzde 1 de. Ama inanmalı ve mücadele etmelisiniz. Yani öğrenmeli, fikir edinmelisiniz. Bedeninizi işgal eden şeyi bilmeli ve tedavi yollarını araştırmalısınız.
Peki ya yenilseydim. Ya kanser yeniden ortaya çıksaydı? Mücadeleyi yeniden kazanacağıma inanıyorum. Çünkü kanser beni daha gelişmiş, anlayışlı, bilgili ve bu sayece daha canlı bir insan yaptı.
Ağla oğlum ne olur ağla
Şimdi önümde bir mücadele daha vardı. Baba olacaktım. Başlarda kaygılıydım çünkü kendi babamı hiç tanımamıştım. Bu yüzden iyi bir baba olamamaktan korkuyordum. Bir çocuğun doğumun ne kadar mucizevi bir şey olduğuna, hayatınızdaki en güzel şey olduğuna dair sözlere inanmayın. Hayatımın en kötü, en korkunç günlerinden biriydi. Çünkü Kik için, çocuk için, kendim için kaygılanıyordum.
Bir oğlum oldu. Luke David Armstorng dünyaya gelmişti. Ama bir terslik vardı. Hiç ses çıkarmıyordu. Ağlamıyordu. Birden bir koşuşturma oldu. Bebeği götürüyorlardı ve neler olduğunu bilemiyordum. Yüzüne bir maske takarak oksijen verdiler.
Ağla bebeğim, ne olur ağla... O an ağladığını duyabilmek için her şeyimi verirdim. Her şeyi yapmaya hazırdım. Korku hakkında bildiğim her şeyin yanlış olduğunu o doğum odasında anladım. Kanser teşhisi konduğunda korkmuştum. Tedavi sırasında korkmuştum. Ama hiçbiri bebeğimizi götürürlerken duyduğum korkuyla karşılaştırılamazdı. Tamamen çaresizdim çünkü bu defa başı dertte olan ben değildim. Başka birisiydi. Oğlumdu.
Maskeyi çıkardılar. Ağzını açtı, yüzünü buruşturdu ve birden bire bağırmaya başladı. Dünyalar benim olmuştu...
Derleyen: Taner GEZER
|