Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, hastane denetlerken kendisini kapıda karşılamayan başhekimi bir dövmediği kaldı.
TV'lerde izlerken utandık.
Bence bakan ayıp etti.
Ama başhekimi azarladığı için değil, dövmediği için ayıp etti.
Osman Bey, devletin bir hastanesi kendisine emanet edilmiş bulunan bir başhekimi azarlamayı göze aldı ise, bunu sonuna kadar götürmeliydi.
Bir yandan bağırırken, bir taraftan da gözünün üzerine bir yumruk oturtmalıydı.
Sonra da hayalarına bir tekme...
Yere yuvarlanan başhekimin üzerine çıkıp, tepinmeli ve böylece bir bakanın karşısında el pençe divan durmasını bilmeyen bütün zevat-ı devlete ibret olacak bir ders vermiş olmalıydı.
Ki yaptığı eylemin, tarihi bir değeri olmuş olsun...
Adamı görevden almışsın, mahkemeye gitmiş, kararı iptal ettirmiş, sonra yeni bir tayin yapmışsın, hâlâ laftan anlamıyor...
Töre ne diyor?
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir, diyor...
Anlı şanlı dedelerimizden 4. Murat, böyle bir hadiseyle karşılaşsa ne yapardı?
"Edepsiz kul"unu o dakika şehir meydanında sallandırırdı...
Peki, Cumhuriyet çocuğu "4. Osman" ne yaptı?
Sadece azarladı, bağırdı, çağırdı...
Halbuki kesin pataklamalıydı...
Haksız mıyım sayın Bakanım, neler oluyor, törelerimiz mi değişiyor?
Bir dahaki sefere lütfen, gerekeni yapınız...
Hem emin olunuz ki, böyle bir iki dayaktan sonra, bütün hastaneler tıkır tıkır çalışmaya başlayacaktır.
Bu millet sizin bakanlığınızdan bu tarihi hizmeti şevk ve heyecanla bekliyor, efendim!..
Binlerce hektarlık orman alanı kül oldu.
Ağacı sevmeyen, ağacın değerini bilmeyen insanlar, ağaçsız kalıyor...
Şehirler zaten ağaçtan mahrum...
Yollarda, bahçelerde ağaç yok...
Türkler'in ağaç kültürü yok...
Sıcaktan 70 dereceye çıkan betonlar arasında yaşıyoruz...
Esinti yok, gölge yok, ağaç olmadığı için yağmur da yok...
Güneş'e hiç kızmayın...
Bu sıcakları biz yaratıyoruz, biz yanıyoruz...
Büyük şehirlerde her sokak yemyeşil olsaydı, zamanında milyonlarca ağaç dikmiş olsaydık, sıcaklık 45 dereceye çıkar mıydı?
Bu ceza bize az bile...Barış Manço
Geçen hafta, Kemal Sunal'ın zamansız vefatı üzerine yazdığım yazıyı bitirirken, "Türkiye, böyle iki büyük vefat yaşadı" demiştim. "Biri, Özal'ın diğeri de Vehbi Koç'un vefatı."
Dikkatli okurlardan sayısız e-mail geldi. "Barış Manço'yu unuttunuz!" diyorlardı.
Okurlarımız haklı... Düzeltiyorum...
Barış Manço'yu da unutmak mümkün değildir!