Scala, Sevgili Hayri Ülgen ile yaptığı söyleşide üç önemli mesaj vermiş. Birinci mesaj yöneticilere; "Maçtan önce ve sonra hiçbir yönetici TV ekranlarında ne futbolcular, ne takım ne de oyun hakkında yorum yapamaz"
Evet, işte bu kadar. Doğru olan bu... Dünyanın her tarafındaki uygulama bu. Yöneticinin işi ayrı, teknik işler ayrı. Kulüplerimizdeki tüm yöneticiler uzatılan hen mikrafona birşeyler yumurtluyorlar ve kusura bakmasınlar ama çok da komik oluyorlar.
Scala çizgiyi çekmiş, "Tamam artık böyle birşey yok" demiş. Harika, mükemmel! Beşiktaş'ın çağdaş yöneticileri Scala'nın bu kararını kesinlikle alkışlamışlardır... Ve hatta sırtlarından büyük bir yük kalktığı için sevinmişlerdir.
Scala'nın ikinci mesajı futbolculara; " Arkadaşına el kol hareketi ile tepki gösteren, tavır koyan yanar. Futbolcu arkadaşına destek olacak. Hakeme itiraz eden, düdüktan sonra topa vuran bu nedenle kart gören de cezalandırılır. Tekrarında uzunca süre forma giyemez"
Bu Scala'ya birileri Beşiktaş'ı ve ülkemizi anlatmış... Çok da iyi yapmış. Scala'nın olmazsa olmaz iki kuralına doğrusu bayıldım. İtalyan hoca diyor ki, "Siz benim gülen yüzüme aldanmayın, kadro zengin, forma zaten aslanın ağzında, bir de bu tür aptallıklar yaparsanız kulübeye mahkum olursunuz."
Scala üçüncü mesajı taraftara göndermiş; " İlk hedefim tribünleri doldurmak ve taraftarın, takımdan, zevk almasını sağlamak".
İyi, güzel, sevdim bu İtalyan'ı. Demek ki, tribünde ben de keyifleneceğim. Futbolda asıl amaç elbette sonuç. Ancak, oyun beni doyurmuyorsa, tribünler boş kalıyorsa, ne yapayım skor tabelasındaki rakamları. Hazırlık maçlarındaki sonuçları da kimse umursamasın. En ağır antrenmanların yapıldığı, adalelerin en çok zorlandığı, ayrıca teknik direktörün pek çok oyuncuyu denediği ve sistem arayışı içinde olduğu böyle bir dönemde yenilgiler doğaldır.
Şu anda önemli olan Scala'nın babacan tavrı, bunun yanı sıra kurallara sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Bunlar olumlu işaretler. Bilemiyorum benim kanım bu İtalyan'a ısındı. Umarım, yıldızımız hep böyle barışık kalır.