Ekonomik programla birlikte bankaların "gerçek bankacılık" yapmaya başlayacakları her fırsatta tekrarlandı. Altı aylık sonuçlar, bankaların bu değişime mecburen de olsa hızla ayak uydurduğunu gösteriyor.
Hazine'nin daha az borçlanması, faizlerin yüzde 100'lerden yüzde 30'lara inmesi, "bono bağımlısı" mali sektörün yeniden yapılanmasını zorunlu hale getirdi. Mali sektör, düşen toplam kârlılık nedeniyle 2000'in ilk çeyreğinde ancak yüzde 0.8 oranında büyüyebildi.
Altı ayda Hazine 23.8 katrilyon iç borç geri ödedi, buna karşılık 17.5 katrilyon yeni borç aldı. İtfası gelen yüzde 90 faizli tahvillerin yerine yüzde 35'likler girdi.
Henüz yüksek faizli tahviller tamamen tükenmemişken, ilk çeyrek sonuçlarına göre bankaların faiz gelirlerinin aktiflere oranı yüzde 10'dan yüzde 7'ye inmiş durumda.
Bono bağımlılığını üzerinden atmaya çalışan bankalar tüketici kredilerini keşfetti. Merkez Bankası verilerine göre yılbaşında 2.1 katrilyon lira seviyesindeki tüketici kredisi ve kartlarla verilen kredi hacmi, yüzde 107 artışla 23 Haziran itibariyle 4.4 katrilyona yükseldi. Bu kredilerin toplam aktifler içindeki payı yüzde 1.6'dan yüzde 5.3'e çıktı.
Ancak Hazine'nin giderek azalan borçlanmasına karşılık, bono porföylerinin ağırlığı hala aktiflerin yüzde 10'undan fazla.
Tüketici kredileri şu anda bankaların kurtarıcısı durumunda. Ürün çeşidine göre yüzde 3 ile 4 aralığında aylık faiz uygulanıyor. Bu faizlerin yıllık bileşik getirisi yüzde 43 ile 60 aralığında. Yüzde 30'lardaki bono faiziyle karşılaştırıldığında önemli kâr marjı yaratıyor. Ancak bu pazardan pay kapabilmenin maliyeti çok daha yüksek.
Ekonomi henüz çok fazla canlamadığı için de ticari kredilerde tüketimdeki kadar yüksek artış henüz yok. Ancak görünen o ki, bu kez sanayi sektörü bankaları değil, bankacılar sanayiciyi bekliyor.
NADİN TAŞCIOĞLU