Şu anda dünyanın en mutlu ülkesi Meksika olmalı. Meksika, Samuel Huntington'un ünlü "Uygarlıklar Çatışması" tezinde sözünü ettiği en önemli üç "kimlik parçalanmasına uğramış ülke"den biri. Diğer ikisi, Rusya ve Türkiye. Bu bakımdan da, Türkiye'yle benzerlikler kurulabilir.
Bu ülke, çok çaplı ve büyük edebiyat adamları yetiştirdi. Bunların başında Octavio Paz geliyor. Octavio Paz, anıt eseri "Yalnızlığın Labirenti"nde Meksikalı kimliğini "siyasi psikiyatri"nin otopsi masasına yatırır. Bunu yapacak, babayiğit bir Türk edebiyet adamı henüz daha çıkmadı. Bu bir yana, Meksika'yı Türkiye'nin ilgi alanına sokacak karakteristik özelliklerinden birisi, bazı siyasal bilimcilerin çevresine etkileyecek önemde saydıkları belli başlı ülkeler için kullandıkları "pivot ülkeler" sıfatını da Türkiye ile birlikte paylaşması. Türkiye'nin kendi bölgesindeki önemine benzer biçimde, Meksika da, Orta Amerika'da, hatta genel olarak Latin Amerika'da gelişmeleri etkilemek çapına sahip bir ülke. Nüfusu da 100 milyon.
Meksika'nın şu anda dünyanın en mutlu ülkesi olmasının sebebine gelince, pazar günü yapılan Başkanlık seçimlerinde, ülkenin 71 yıldır en büyük değişimi ilk kez bir muhalefet adayının seçimi kazanmış olması. Meksika, demokrasi görüntüsü altında tam 71 yıldır Kurumsal Devrimci Parti (İspanyolca başharfleriyle PRİ)'nin yönetimi altında fiiliyatta "tek parti" yönetimine sahipti. Gerçek demokrasi, Meksika'ya ilk kez bu hafta uğramış sayılıyor.
71 yıllık tek parti egemenliğine son veren seçimin galibi, görevine 1 Aralık'ta başlayacak olan Vicente Fox Quesemada, merkez sağ olarak kabul edilen ve iş çevrelerinin desteğini aldığı öne sürülen Milli Hareket Partisi (PAN)'nin adayıydı. Ancak, daha karmaşık bir temsil yeteneğini ortaya koyuyor. Oy desteğini, şehirli orta sınıflar ve önemli bir bölümü solcu olan aydınlardan elde etti. Birkaç yıldır süregelen Latin Amerikalı solcu ve ilerici parti liderleri ve aydınlar toplantılarının en faal katılımcılarından biri. Bir diğeri, iki yıl sonra Brezilya Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali çok kuvvetli olan Ciro Gomes...
Onun seçilmesi ve 71 yıllık "oligarşik" yönetimin son bulması öylesine önemle karşılanıyor ki, yandaşlarından olan bir Meksikalı senatör, söz konusu gelişmeyi, "Bu, Azteklerden bu yana bizim ilk anayasal iktidar devri tecrübemiz. Bir gruptan diğerine iktidar devri, hiçbir zaman barışçı yollardan olmadı. Ya düşmanınızı suikastla temizlediniz. Ya ihtilal yaptınız veya seçim hilesi" diye niteliyor. Daha da ilginç bir değerlendirme, bir Amerikalı seçim gözlemcisine ait. Seçim sonucunu, "Berlin Duvarı'nın çöküşü, apartheid rejiminin sona erişi ve Pinochet rejiminin son bulmasının toplamı öneminde" diye açıklıyor.
Yeni lider Vicente Fox, Meksika'daki çılgın kutlama gösterilerinin ardından, yabancı basın önünde hedeflerini de açıkladı. Birinci hedef, "yolsuzluk yuvalarının kökünün kazınması." Yolsuzluk, Meksika'da öyle böyle değil ve Fox'un seçim zaferinin de kaynağı. İkinci hedef, İçişleri Bakanlığı'na neşter atılması. Çünkü, güvenlik kuvvetleri, yüksek düzeydeki yetkililerinin suçlarını örtbas etmek, kendi vatandaşları (yani iç düşman) hakkında bilgi toplamak, siyasi cinayetler düzenlemek ve örgütlü suçlara karışmakla bunca yılı geçirmiş. Üçüncü hedef ise, ülkenin güneyindeki Chiapas eyaletinde kızılderili isyanı halindeki Zapatista gerillaları ile müzakerelere bir an önce oturmak ve bu amaçla, o eyaletten kuvvet çekmek.
Meksika'nın "değişim rüzgârı" ve yöneldiği hedeflere bakılarak, Türkiye'nin de ilgi alanı içinde bulunması gerekir diye düşünülebilir mi?
Hayır. Zira, bizde yolsuzluk diye bir şey yok. TBMM, bu iddialara konu olan isimleri akladı. Hatta bunların başında geleni, şimdi nasıl hükümete girmelidir, bununla meşgulüz. Bizde güvenlik kuvvetleri "iç düşman"la yani kendi vatandaşlarıyla asla uğraşmaz. Susurluk gibi meseleler, bizde aydınlığa kavuşturulmuş sayılır. Türkiye'nin en sancılı bölgesi Güneydoğu'ya ilişkin temcit pilavı gibi yıllardır "ekonomik geri kalmışlık" ve dolayısıyla "Güneydoğu'ya yatırım" edebiyatından vazgeçmek için de hiçbir sebep yoktur.
Meksika'dan bize ne.