


Sihirbaz öldü
Kemal Sunal'ın öldüğüne inanmak zor... Hayatımıza o kadar girdi ki, buna alışmak uzun zaman alacak...
Büyük bir sürpriz yaptı.
Tıpkı Türk sinemasında yaptığı gibi, umulmadık, beklenmedik ve planlanmadık biçimde büyüyüp, yıldızlaşarak yaptığı gibi...
O kadar ki, onu gerçekten seven çok dar bir çevre ile...
Devamlı kıskanan, küçümsemeye kalkışan geniş bir çevre içinde yaşıyordu.
Doğruyu konuşalım!
Entel zibidiler ve kendini bir matah zannedenler hep burun kıvırdılar Kemal Sunal'ın filmlerine ve kendisine...
"Sanat yapıtı" diye millete kakaladıkları hasta ruhlu filmler, 15 kişi tarafından seyredilirken, Kemal Sunal kapalı gişe oynuyordu.
Buna hep tepeden baktılar, hep "manâ bulmaya" çalıştılar.
Anlayamadılar ki, Türk milleti, bir "ilginç surat"ın peşinden gitmiyordu...
Kemal Sunal'ın muhteşem bir yetenekle becerdiği şuydu:
Halkı yüceltiyordu Sunal...
Öyle bir "aptal rolü" oynuyordu...
Bunu öyle maharetle, öyle çelebice ve öyle bir yumuşaklıkta yapıyordu ki...
Onu seyredenler, kendilerini olduklarından çok daha "zeki" hissediyorlardı.
Kemal Sunal, bütün rollerinde, sanki seyircisine bir miktar artı zekâ armağan ediyordu.
Seyirci de bu armağanı severek kabul ediyordu.
Sunal, halkı küçümsemiyor, "büyümsüyordu..."
Yüceltiyordu...
Sunal'ın "sihri" bence buydu!
Türkiye, sadece eğlenceli ve komik filmleri değil...
Kendisine devamlı zekâ hediye eden "Sihirbaz"ını kaybetti.
Allah rahmet eylesin...
Alışmış
5 eski milletvekili, 14 aydır meclis lojmanında oturmaya devam ediyormuş... Alışmış kudurmuştan beterdir!
Dede
Gencay Gürün, sıkışınca dedesi Sokullu'nın kabrinde dua eder, işleri açılırmış... Ya biz kime dua edelim?
Yüzler
Demirel, mitinglerde insan yüzlerinden durum anlaşılır, demiş... Mitinge gerek yok, Mahmutpaşa'da bir tur yeter...
Gardiyan
Geçen gün, arazi mayfacısı Ayvaz Korkmaz'ın kendisine yemek getirmeyi reddeden gardiyanı patakladığını yazmış, sonra da sormuştum:
"Ne zamandan beri tutuklular gardiyanları dövüyor?" diye...
Cezaevleri Genel Müdürü hakim Ali Suat Ertosun, hem adı geçen tutuklu hakkında müessir fiilden suç duyurusunda bulunulduğunu, hem de 15 gün görüşten men cezasına çarptırıldığını açıkladı.
Okurlarım adına teşekkür ederim.
Cep ve bilgi
Türkiye'de üç ayda 180 bin bilgisayar satılmış... İstatistiklerdeki enteresanlığa bakın:
Amerika'da ev bilgisayarı oranı yüksek ama cep telefonu oranı düşük.. İtalya'da ve Türkiye'de ise ev bilgisayarı oranı yüzde 3-4'ler seviyesinde, yani aynı...
Fakat cep telefonu oranı Amerika'nın çok çok üzerinde...
Akdenizliler birbirine benziyor. Ve bu hiç de kötü bir benzerlik değil...
Hassasiyet
Levent Yüksel adında bir pop şarkıcısı var, bilirsiniz.
Bendeniz şimdiye kadar bir kasetini almak fırsatı elde edemedim.
Yalnız, radyolardan "iyi bağırdığını" biliyorum.
Levent Bey, vergi borcundan aranıyormuş...
Mahkemeye gitmiyor, avukatını gönderiyormuş...
Avukatı yetmiyor olmalı ki, son duruşmada hakim, polis zoruyla duruşmaya getirilmesine karar vermiş...
Medeni ve duyarlı bir insan böyle davranmaz... Hele "sanatçı" ise hiç davranmaz.
Gider duruşmaya, hukuka saygısını gösterir, olur biter.
Mafya babası gibi davranmaz...
Mahkemeyi ve polisi "meşgul etmeye" ne gerek var? Ayıp değil mi?..
Duygular
Oynanan futboldu ama satır aralarında hayat dersleri vardı.
Fransa-İtalya düellosundan söz ediyorum.
İtalya her zamanki gibi defans oynadı, ıstakoz gibi kapandı.
Bir gol bulunca, üzerine yatmayı tercihledi, kapandıkça kapandı.
Fransa sinirinden ve kahrından çatlaya çatlaya hücum etti.
Son dakikaya girilinceye kadar...
Kavga çıkarmadan, pislik yapmadan, yiğitçe mücadele ederek...
Azimle, kararlılıkla, alın teriyle...
Son dakika golü gelmeye de bilirdi ama geldi, çünkü o gol, Fransa'nın hakkıydı. Adalet yerini buldu. Sonra ezdi geçti.
Hepimize bir ders vererek:
Her zaman, duygusal zekâsı daha geniş olan kazanıyor.