


Hayatı anlatan sanatçı!
Yıllardır tatil yapmıyorum. Sonunda bir gün Ecevit gibi "Bu yaşıma geldim, doğru dürüst bir tatile hasretim." dememek için bu yaz dinlenmek, biraz soluklanmak, güneşin ve denizin tadını çıkarmak istedim ve bir hafta önce arabama atladığım gibi Ege'nin sakin bir tatil kasabasına geldim. Yazılarıma devam ettiğim için siz bunu hissetmediniz ama ben en azından İstanbul'daki koşturmacadan, devamlı katılmak ve izlemek durumunda olduğumuz toplantılardan, olaylardan biraz uzaklaşmış oldum.
Kemal Sunal'ın, davetli olduğum son filminin tanıtımına da bu yüzden katılmadım. Ve sizler gibi onun yaptığı esprileri TV'den izledim.
"Filmin konusunu mu soruyorsunuz, bu film hayatı anlatıyor" demişti gazetecilere. Ne yazık ki hayatı "hayatı anlatan film"i bitirmesine yetecek kadar uzun olamadı. Sabahın erken saatinde bana telefonla gündemi bildiren Meltem üzgün bir sesle "Kemal Sunal öldü Ruhat Hanım" deyince öyle bir şok geçirmişim ki "nasıl yani, hangi Kemal Sunal?" sorusu çıkmış ağzımdan. Sanki başka Kemal Sunal varmış gibi. Oysa her filminde Türkiye'de hayatın gerçek yüzünü, kuralsızlıkları, saçmalıkları, var olan ilginç tipleri güldürerek anlatan bir Kemal Sunal vardı.
Seneler önce onunla tanışmış, uzun uzun konuşmuştum. Daha doğrusu olması gerekenin aksi bir durumla ben konuşmuş, sormuş o da dinlemişti. Filmlerindeki imajının tersine fazlasıyla ciddi, az konuşan, az gülen hali benim gibi hiçbirşeye şaşırmayan, beklenmedik her duruma hazırlıklı bir gazeteciyi bile hayrete düşürmüştü. Sunal, doğal, dürüst ve güven veren kimliğimle hiç konuşmak istemeyenlerin bile sorduğum tüm soruları rahatça cevaplamasının getirdiği özgüvenimi sarsan ilk (ve belki de tek) kişiydi. Onunla konuştuktan sonra zevkli bir röportaj çıkmayacağını düşünerek vazgeçmiştim ama defalarca yayımlanan filmlerini izleyip, gülmekten vazgeçmedim.
Kemal Sunal yaptığı filmleri, oynadığı rolleri küçümseyenlere tepki olarak böyle bir tavrın içine girmişti ve bu haklı tepkide anlayışla karşılanabilirdi. Onca filmden, iki yetişkin evlattan sonra, 50'li yaşlarında yaptıklarını küçümseyenlere üniversite diploması alarak verdiği cevabı görünce onu daha iyi anladım.
Ne dersti ama... Sadece kendisine kızanlara veya kıskananlara değil, tüm Türkiye'ye, özellikle de gençlere vermişti dersi. "Salak Milyoner" değildi o, çok akıllı bir milyonerdi. Bütün şöhretine, kazancına rağmen yüksek tahsilin kendisini "daha güçlü" yapacağını farketmiş ve "İstersem bunu da başarırım" demişti. Başardı da.. Bizim ülkemizde başarılı insanlar tırpanlanır, onları küçümseyenler, üzenler mutlaka çıkar. Ne ise ki Kemal Sunal "büyük çoğunluk" tarafından sevilen, takdir gören bir sanatçıydı. Kim ne derse desin büyük bir güldürü ustasıydı. Yüzü gülmeyen bir milleti yaşamı boyunca her sözü, her hareketi ile güldürmeyi başaran bir sanatçının önünde şapka çıkarırım ben. Onu saygıyla anıyor, ailesi ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Mangal manyakları
Dünyanın en iyi profesörleri biraraya gelseler Türk genlerinin sırrını çözmekte zorlanacaklar demiştim, düzeltiyorum; zorlanmakla kalmayacaklar, çözmeleri imkansız.
Bodrum'daki büyük orman yangınından sonra mangal konusunda ilgilileri uyardık. Orman Bakanı Nami Çağan'da bizim gibi bu büyük hatayı fark etmiş olmalı ki bakanlık hemen ormanlara mangal yasağı koymuş.
Bunun üzerine Fatih Ormanları'nın işletmecisi yasağı uygulamak üzere bir güvenlik birimi kurmuş ve mangal manyaklarını engellemeye çalışmış.
Peki Orman Bölge Müdürlüğü'nün manyakları ne yapmışlar? İşletmeci şirketi "piknikçilerin rahatını bozma, sen yasağın uygulanmasına karışamazsın" diyerek mangalı serbest bırakmışlar. Bunun üzerine geçen hafta sonu Fatih Ormanı'nda yine yüzlerce mangalın dumanları göğe yükselmiş. Yakında ormanınkiler de yükselir.
"Geçen biri sigarasını atmış" der yine alçaklar. Orman bakanından çıkardığı yasakların uygulanmasını, müdürlüklerine çekidüzen vermesini istiyoruz. Ya "sözümü dinletemiyorum" diyerek istifa etsin, ya da gerekeni yapsın lütfen!
Heryerde magazin!
Önceleri akşam saatlerinde yayımlanan birkaç magazin programı, bir iki tane de çıplak şöhret meraklılarının resimleriyle dolu dergi vardı. İsteyen açıp izliyor, isteyen alıp okuyordu.
Zamanla sivrizekalar çıplaklığın, kalitesizliğin, abuk subuk konuşmaların prim yaptığına, rating ve tirajları arttırdığına inandılar ve her yer bunlarla doldu. Artık program düşünmeye, dergilere konu aramaya gerek yok. Al kameranı git Bodrum'a dal plajlara ve gece klüplerine, çek bütün çıplakları ve magazincilerle köşe kapmaca oynayan sözümona "kaçamak"çıları, olsun sana program. Bunu yapmadığın zamanlarda da telefon bağlantısıyla ya sanatçılar, ya izleyicilerle dakikalar boyu geyik muhabbeti yapabilirsin.
Dergiler için konu daha da kolay; 4-5 sayfa arka arkaya bir çıplağın resimleri, garip pozları ve yumurtlayıp yumurtlayıp ipe dizdiği incileri sorunu kökünden hallediveriyor.
Medya, sorumluluklarını hatırlamayarak ve bencilce işin kolayına kaçarak halkı düzeysiz yayınlara alıştırdı. Artık "Haberler" bile aynı görüntülerle, sanatçıların hamileliğini, çocuğunun doğum gününü ya da sünnetini veren magazin haberleriyle besleniyor. Hangi saatte, hangi kanalı açsanız hep benzer yüzler, benzer görüntülerle karşılaşıyorsunuz.
Bakalım bu çile daha ne kadar sürecek?