


Tuğra, öyle bir mücevher sarayı ki..
Rio de Janairo'daki Stern mağazaları dünyaca ünlüydü.. Öyle ünlüydü ki, turlar düzenlenirdi, toplu gezmeler için.. Alışveriş yapmak niyetinde olanları ise, mağaza, otelinden aldırır, gene oteline bırakırdı..
Otele geldiğimizde, yatağın üzerinde, Stern'in davetiyesini bulduk.. Lüks otel ya.. Her konuk, Stern'e potansiyel müşteri..
Biraz da bizi gazeteci yapan "Merak!.."
Kalktık gittik.. Gerçekten muhteşem bir mağaza.. İçiçe salonlar.. Her taraf kristal vitrinlerle dolu.. Binlerce mücevher sergileniyor.. Salon kenarında masalar var. Alıcı iseniz eğer, masanın başına oturuyorsunuz.. Çok zarif bir hanım, ya da beyefendi size hizmet ediyor.. Daha önemli bir kişi ya da çok zenginler için özel odalar da var..
Hayran hayran baktık, baktık.. Çıktık tabii.. Ne yapacaktık ki.. Cep delik.. Cepken delik.. Selahattin Duman'a kapılıp buralara gelmemiz zaten sarsmış bütçemizi..
Şimdi bunları niye anlatıyorum..
Antalya'da gördüğüm Tuğra, Rio'nun dünyaca ünlü Stern'ine son günlerin moda deyimi ile "Altın" Gol atar da ondan..
Tuğra, Antalya'da, Club Otel Sera'nın içinde..
Özer Saraçoğlu, Türkiye'nin en lüks ve en geniş kumarhanesini hazırlıyordu burda.. Tam her şey bitti, kumarhaneler yasaklandı.. O olağanüstü süslemelerle hazırlanmış salon ne olacak diye düşünüyordum..
İki hafta önce Antalya'ya gittiğimde Özer "Gel bak ne oldu" dedi..
Girdik içeri.. Aklım durdu.. Aklım resmen durdu.. Böyle bir mücevher sarayı aklımın köşesinden geçmezdi..
Nasıl bir dekor, nasıl bir sunuş..
20 binden fazla mücevher var, Saray'da.. Geleneksel, klasik, modern, avangart, akla gelen her stilde, akla gelen her mücevher.. 2 bin metrekarelik bir kapalı alan.. 100 uzman eleman servis veriyor, konuklara.. Ve tabii tahmin edersiniz, filmlere konu olacak bir güvenlik sistemi var..
Çatının altındaki mücevherlerin değeri 100 milyon doların üzerinde.. Tuğra'nın yönetimi, aileden mücevherci Jak Kohen'de.. Onunla dolaşmak ayrı bir zevk oldu.. İşi öyle biliyor ve öyle meraklı anlatıyor ki..
Eline alıyor.. Bir yüzük işte.. Siz öyle sanın.. Bir anlatmaya başlıyor.. O zaman bir daha bakıyor ve neleri görmediğinizin farkına varıyorsunuz..
İki saat nasıl geçmiş anlamadım..
Anadolu dünya mücevher işlemeciliğinde önemli bir yer.. Özellikle Ermeni ustalar.. Dünyaya klası zaten, buradan dünyaya yayılan bu ustalar yaydılar.. Koleksiyonların büyük bir bölümü, kusursuz işçilikleri ile bu ustaların ürünleri..
Altın.. Altının her türlü işlenmesi ve taşlar..
Sevgilinize minik bir doğum günü hediyesinden tutun da, herbiri bir hem de büyük servet setlere dek neler neler bulabileceğiniz Tuğra'yı, eğer Antalya'ya uğrarsanız görmeniz gerek.. Hiçbir şey almasamız da, müze gezer gibi gezersiniz..
Bizim medyanın, hele hele televizyonların haberi yok, ama eloğlu işin farkında.. Turlar halinde geliyorlarmış Tuğra'ya.. Rusya'dan, İsrail'den özellikle..
"Bugüne kadarki satışın yarısından fazlası yabancılara" dedi, Jak..
Kumarhanelerin kapatılmasına karşı çıkanlardandım..
Tuğra'yı görünce "İyi ki" demek geldi içimden..
Gidip gördüğünüzde, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız..
Jak.. Özer.. Ellerinize sağlık.. Büyük düşününce, bu ülkede nelerin yapılabileceğini bir kez daha kanıtladığınız için!..
TEBESSÜM
Fıkra Hayri Şenol'dan..
Biri Adanalı, diğeri Kayserili iki çiftçi zenginlikleriyle övünüyorlarmış.
Adanalı sallamış..
- Bizim orda sabah güneş doğmadan biniyoz arabaya, akşam oluyo biz hala çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoz..
- Bizim de vardı öyle hurda bir arabamız, demiş Kayserili.. Geçenlerde satıp yeni modelini aldık..
35 yıl sonra Kolej balosunda..
Kolej balolarını hiç kaçırmazdık, başımızda kavak yelleri estiği günlerde..
Nasıl kaçırırsın ki..
Kız arkadaşımızı gece çıkarma izni aldığımız iki gece vardı.. Sonbaharda Mülkiye Balosu, bizim.. Yazın Kolej balosu, onların..
Nasıl heyecanla hazırlanırdık o balolara.. Kızlar elbiselerinin derdine düşerlerdi.. Bizler pistte mahçup olmamanın..
Bugünkü gibi, karşı karşıya gel, canın ne isterse yap, nerde..
Her sene yeni yeni danslar çıkardı.. Hepsinin bambaşka figürleri ile..
Slowu hepimiz bilirdik. Amaç da slow yapmaktı zaten.. Kızı o zaman kucaklayabilir, sarardık asıl.. Ama slowa gelmeden önceki dansları yapmazsan olmaz ki..
Hele slow diye kalkmışken, aniden kalipsoya dönünce "Ben bunu bilmem, oturalım" diyeceğine öl daha iyi..
Mambo, samba, çaça, rock, twist, tango.. Aklınıza ne gelirse.. Dans dersleri alırdık, Ahmet'le (Kışlalı) hatta..
1965 son.. O yılın sonbaharında askere gittim. Askerlik o zaman iki yıl.. Döndüğümüzde, Kolej'deki son tanıdıklarımız da mezun olmuştu. Koptuk.. Taa ki milenyuma kadar..
Yeğenim Zeynep, mezun oluyordu bu yıl.. "Boy friend'lerine söyle hiç heveslenmesinler.. Baloda kavalyen benim" dedim..
Geçen hafta sonu Ankara Shareton Balo Salonu'nda idik.. Bir derken iki harika damım oldu. Zeynep'in arkadaşı Hande de bizimle beraber..
Kızlar kuaförden çıkmışlar.. Ahmet'in eşi Nilüfer'in salonunda da makyajlar yapılmış.. Tuvaletler de giyilince, iki harika.. "Nazar boncuklarını unutmayın" diyor, annesi Nükhet.. "Sen nazar boncuğunu bana ver" dedim.. "Bu iki harikaya eşlik ederken bana nazar değmezse, bir daha değmez.."
Shareton'un önü, ana baba günü.. Kelime anlamı ile.. Anneler, babalar getiriyorlar kızlarını..
Birbirinden şık, birbirinden tatlı, birbirinden şirin kızlar.. Ve de, ne yakışıklı delikanlılar..
Ne bambaşka bir gündür, insan hayatında lise mezuniyeti.. Çocukluktan çıkıp, büyüklüğe adımın diplomasıdır aslında..
Mezuniyet baloları çok zordur ama.. Bir yanda işte bu artık büyümüş olmanın keyfi, öte yanda, yıllarca bir arada okunan kardeşten öte arkadaşlardan ayrılma..
649 mezun vermiş Ankara Koleji bu yıl..
"Bu kadar öğrenci nereye sığıyor, yeni bina mı yapıldı?" dedim, Kemal'e.. Bizim en küçük numara Kemal.. O da Kolej'den mezun.. Zeynep'in babası..
"Yatakhaneler sınıf oldu" dedi.. "Yatılı bölüm kaldırıldı.."
Üzüldüm.. Bu tür okullarda asıl geleneği sağlayanlar, yatılı öğrencilerdir. Yaşamlar okulla bütünleşir çünkü.. Bir de.. Asıl önemlisi.. Yatılı olduğu zaman Türkiye'nin dört bir yanından öğrenci gelirdi Kolej'e.. Bu da çok önemli bir toplumsal işlevdi.. Şimdi sadece Ankaralılar okuyor.
Balo gece yarısına kadar sürdü.. Harika gençleri nasıl hayranlıkla, keyifle izledim.. Sonra, "Veda" gecesinin ikinci bölümü başladı.. Gençler guruplaşarak Ankara'nın gece kulüplerine dağıldılar.
"Benden bu kadar" dedim, Hande ile Zeynep'e.. "Siz şimdi arkadaşlarınızla kurtlarınızı dökün.. Ben de gidip yatayım.."
Bizim zamanımızda, balodan öteye eğlence yoktu. Saatler geceyarısı 12'yi vururken, kızı evine bırakmak zorundaydık.. Alışmadık ki, sabaha kadar eğlenmeye..
Merak!..
Murat Öztürk, yazmış bana..
Sabah İstanbul'da bir kuaför hanım, depremin esnafı da fena etkilediğini anlatmış. "2 haftada 6 milyar kaybettim" diyormuş ve ilgisiz kalan yetkililerden şikayet ediyormuş...
Öztürk merak ediyor..
2 haftada 6 milyar zarar eden kuaför hanım, geçen yıl ne vergi ödemiş acaba diye..
Radikal!..
Radikal, demokratlığı kimselere bırakmaz.. Hemen tüm köşe yazarları gerçek demokratlığı anlatır..
Hoşgörüyü anlatır.. Gülü tarife gerek yok.. Bilirsiniz..
Şimdi, gazetenin genel yayın müdürü Mehmet Yılmaz kardeşime bir sorum var.. Şu resimaltını nasıl yorumlayacaksın?..
"Hortum Süleyman'ın bir zamanki amiri Necdet Menzir, Bülent Ersoy'un elini öperken.."
Resmin yer aldığı yazının başlığı "Hanfendiler ve travestiler.."
Yazının ne Hortum Süleyman, ne de Menzir ile uzaktan yakından
alakası yok..
Peki o zaman bu resim ne?..
Bu resimaltı ne?..
Sana da çok ama, çok çirkin gelmedi mi Mehmet, herhalde gözünden kaçmış olacak bu gazetecilik anlayışı?..
SEVDİĞİM LAFLAR
Düşünmeyen tutucudur.
Düşünemeyen aptal. Düşünmediğine aldırmayan ise, köle..
William Drummond (1585-1649)
Biz şimdi kime güleceğiz, peki?..
E, kolaaay da, bu kadar kolay olur mu Kemal?.. Bu kadar kolay gidilir mi?.. Biraz direnemedin mi?..
Vatandaş öyle alışmış ki, Kemal Sunal deyince gülmeye.. Ölüm haberine de, kamera şakası diye gülüyor..
Ankara turnesindeydi, Zeki ile Metin, yıllar yıllar önce.. Kemal Sunal'ı ilk gördüğümde..
Baş müşterileri idim onların.. Öyle bir basardım ki kahkahayı, amigo gibi, salon harekete gelirdi..
"Sen geldiğin geceler, hava bambaşka oluyor Hıncal" derdi Zeki.. "Sana yer ayıralım, her gece gel.."
Ankara bürokrat kenti. Gülmeye utanır nerdeyse, başı çeken biri olmazsa..
O geceki oyunda bir kahveci çırağı vardı.. Çay getirip götürüyordu sahnede.. Fazla lafı da yoktu ama, harika oynuyordu..
Ertesi gün yazımda "Ancak bir aptal, aptalı bu kadar harika oynayabilir" diye yazmıştım..
Otele gittiğimde Zeki ile Metin kahkahalarla karşıladılar beni.. "Yahu öyle bir yazmışsın ki, övüyor musun, yoksa çocukla dalga mı geçiyorsun belli değil" dediler.. Benim övdüğüm belli de, onların da bütün gün bu yeni çırakları ile dalga geçtikleri de belli.. Tanıştırdılar.. Yanaklarından öptüm, "Harikaydın" diye..
Daha sonra harikalar yaratmaya devam etti.. Zeki-Metin'le beraber, sinemaya da girdi ve orada, ustalarını geride bıraktı.. Türkiye'nin en ünlü, en sevilen, her filmi hasılat rekoru kıran komedyeni oldu..
Bilimadamları, televizyonlarda onuncu kez gösterilen Kemal Sunal filmlerinin gene de reyting rekorları kırmasının sebebini tartışmaya başladılar sonunda..
Neydi Kemal Sunal'ı bu kadar çekici yapan!..
Belki de tam içimizden biri olmasıydı işin sırrı..
İçimizden birini kaybettik işte!..
BİZİM DUVAR
Bence siz bi sakızı alın beyefendi.
İnanın size çok yapıştı.
Hakan &Utku