Müridler

Hıncal, A.Gücü için "Küçük takım" diyorsun, "Sen müdafa oynardın" diyorsun. A.Gücü ve diğerleri hep küçük kaldılar. Sizin gibi fanatik, şartlanmış; spor yazarı değil de, renkli atgözlüğü ile bakan kulüp yazarları sayesinde. Yazılarınızla hakemleri etki altına alarak küçüklerin kafasını yıllarca kaldırtmadınız. Savunduğun Hagi, Avrupa'da 4 maçta 2 defa atıldı. Aynı Hagi, Türkiye'deki hakemlerin göğsüne attığı yumruklarla baktıkları istikametleri değiştiriyordu ama atılmıyordu.

A.Gücü'ne bu kinin niye? 8 kişi ile İstanbul'da F.Bahçe'yi İstanbul'da 2-1 yendiğimizde galiba sen hâlâ Fenerli'ydin, daha G.Saraylı olmamıştın. Belki de bu maçtan sonra Fener'i terkedip, G.Saray'a geçtin. Bilirsin, Türkiye'de bu tarz insanlara dönek derler. Ankaragücü'ne kızgınlığın buradan olabilir. O küçük dediğin Ankaragücü'nün nasıl büyük futbol oynadığını, yurt içinde ve yurt dışında bizi takip eden ağabeyin Öcal Uluç iyi bilir. "Bastır A.Gücü" sloganını çıkaran da bizim oynadığımız takımdır.

Defans oynadım ama...
Diyorsun ki, "Defans oynadığın için Mustafa Denizli'ye de telkinde bulunuyorsun. Korkuyorsun..." Hıncal, sana kaç defa söyledim futbolun teknik konularını yazma diye, çünkü saçmalıyorsun. Evet, ben o takımda defans oynuyordum. Bir müdafaa adamının istediği tek şey, topun kendinden en uzak yerde oynanmasıdır. Çünkü o zaman benim için en tehlikesiz andır. Orası da neresidir? Rakip kale. Yani takımım hücum ederken, ben müdafada rahat ederim. Hata payım sıfırlanır. Hatta arada sırada da hücuma katılıp, bir iki gol atmak keyif verir. Yani bir defans adamı, takımının hücum oynamasını ister.

"Teknik konuları, bilmediğin işleri yazma" diyorum. Israrla yazıyorsun. Magazin yaz, bayanların elbiselerini yaz, trafiği yaz. Bu yönlerde kalemin kuvvetli. Sen esas işlerini yap. İstersen arada sırada futbolun teknik konuları haricinde diğer kısımlarını yazabilirsin. Mesela, Avrupa'ya veya Diyarbakır'a gittiğinde oradaki restoranlardan, yemeklerden bahsedebilirsin. Allah'ın var, bunları okumak bana keyif veriyor. Teknik işlerde çuvallıyorsun.

Prim yapana sallama sanatı
Sevgili Hıncal, Hürriyet Gazetesi'nin orta sayfalarında yazan, senin yetiştirdiğin vatandaş da aynı yoldan gidiyor. Habire kulvar değiştiriyor. Önce sporda dikiş tutturamadı. Sonra siyasete girdi. Güneş'teyken grev yapan zavallı işçilerin üzerine yürüdü. Eğer biraz adamsa, o sırada elinde ne olduğunu kendisi açıklar. Sonra ucuz ve kolay gazetecilik yapmaya kalktı. Bütün fiyaskoları ortaya çıkınca, baktı ki boşta kalacak, bu sefer spora çarketti. Aynı senin sisteminde... O sırada kim prim yapıyor, sallıyor. O karşılık verirse gündemde kalıyor. Öyle hale geldiniz ki, Mustafa Denizli, "İrlandalı" deyince hemen atlıyorsunuz "Bana dedi" diye. Hakan Şükür "Vatan haini" dedi. Gene atlıyorsunuz "Bana dedi" diye.

Sevgili Hıncal... Sen, bu işi gene bir punduna uyduruyorsun. Acemi çırağın hiç yapamıyor. Söyle ona, yanlış yolda. Seni dinler. İşaretlerini hisseder, komutlarını uygular.

Fatih Altaylı, sen benim yalnız kabzımallığımdan bahsediyorsun. Bundan başka, benim bir de üretici yanım var. Mersin'deki bahçemde portakal ve limon yetiştiriyorum. Önümüzdeki yıllarda yeni bir ürünün çalışması içine gireceğim. Bahçenin bir kenarında serada, yeni bir turfanda hıyar ve turşuluk acur türü yetiştireceğim. O zaman senden yardım isterim. Çünkü, bostanda ne yetiştirildiğini ancak araştırırsan bulursun.

Kusura bakma, bildiğim ve anladığım işlerde hiç mütevazı olmadım. Ama neleri bilmediğimi bilirim. Özellikle haddimi!..