Yazar Murathan Mungan, hoş bir değerlendirme yapmış...
Diyor ki:
"Türk Edebiyatı'nda, adı eleştirmen olsun, edebiyat tarihçisi olsun, bir sürü kültür adamımızın aslında gözünde ve gönlünde Milli Güvenlik Kurulu üyesi olmak yatıyor."
Hayatın cilvesi değil bu!
Sistemsizlik içinde, işleri ve meslekleri "tesadüfler" belirliyorsa, başka ne beklenir?
Kimbilir belki MGK üyeleri de edebiyatçı olmayı arzuluyordur.
Sahi, aniden "kültür işleriyle" uğraşanlar MGK üyesi, MGK üyeleri de kültür adamları oluverselerdi, vaziyet değişir miydi?
Bir başka soru:
Türkiye'de, askeri darbeler sonunda kurulan hükümetlere, anayasa komisyonlarına ve kurucu meclislere balıklama atlayan kültür adamları, nasıl kültür adamlarıydı?
Hepsi de dandik kültür adamı mıydı yoksa içlerinde değerli insanlar da var mıydı?
Bir başka soru:
Bir ülkenin, siyasal, ekonomik ve kültürel dünyasının "kalitesi", ne oranda bunu temsil eden insanların kalitesi ile doğru orantılıdır, ne oranda ülkenin sistemleri ile doğru orantılıdır?
Bir başka soru:
Türk siyasetinin yaratıcılık, cesaret ve reformculuktan yoksunluğu, siyaseti omuzlamış kadroların kişisel noksanlıklarından mı kaynaklanmaktadır, yoksa siyasete o kadroları gönderen toplumun, böyle bir gerçeği tercih etmesinden mi, yoksa toplumun başka bir tercihi akıl edemeyişinden mi, yoksa toplumun önüne seçenekler konulmayıp, belirli bir sistemin dayatılmasından mı kaynaklanmaktadır?
Yoksa bunların hepsinden birden mi kaynaklanmaktadır?
Bir başka soru:
Herkesin günah keçisi gördüğü Türk medyasının, gerçeği nedir?
Bütün gazetecilerin "kişiliksiz ve çıkarcı" olmaları mıdır?
Bir toplumda, bütün gazetecileri, sadece kişiliksiz ve çıkarcı tiplerden oluşturmanın olasalığı var mıdır?
Yoksa basın mesleği, kişilik erozyonuna ve çıkarcılığa çok açık bir meslek midir?
Yoksa, toplumdaki yaygın bozunma ve çürüme "basını" da ister istemez etkisi altına alabilmekte midir?
Hiçbiri değilse nedir?
Bir başka soru:
Düşünsel bakımdan sağlıklı bir toplum yaratmanın yolu, büyük yatırımlardan, teknolojik bilgi ve sermaye birikiminden, yüksek üretim ve istihdamdan geçiyorsa, bunu da adaletli gelir dağılımı ile taçlandırmak şart ise...
Türkiye'nin en ağır kusuru:
Sermaye sahibinin gözünü bürümüş kâr hırsı mıdır?
İstihdam için kaliteli emek bulmaktaki zorluk mudur?
Bilgi ve teknoloji noksanlığı mıdır?
Adaletli gelir dağılımındaki siyasetsizlik ve hukuksuzluk mudur?
Kültür odaklarında yaygın sermaye düşmanlığı ve halk kuyrukçuluğu mudur?
Osmanlı'dan miras, tevekkül ve genel tembellik midir?
Para kazanmaya duyulan derin isteksizlik midir?
Akılcılık yerine çoğunlukla kurnazlığın tercih edilmesi midir?
Yoksa bunların hepsi birden midir?
Nereden nereye geldik demeyin!..
Meseleye kişiler ne yaptı, nerede duruyorlar diye bakarsanız, gerçeğin ancak bir kısmını yakalarsınız.
Cunta lideri Kenan Evren, askeri okula girmeyip, mekteb-i sanayi-i nefise'ye girseydi belki de muhteşem bir resmam olacaktı!..
Tuttu ihtilâl yaptı, kuş kondurdu!..