İnsan taraf olduğu takımın, nasıl olursa olsun kazanmasını istiyor. Milli takımımız bu finali oynuyor olsa ve sahaya İtalya gibi bir futbol anlayışı ile çıksa, onu göklere çıkarırdık. Ama tarafsız olarak, sadece futbolun güzellikleri görmek için baktığımızda, İtalya'nın oynadığı maçlar insana tat vermiyor.
İtalya o kadar iyi defans yapıyor ki, işin tadını kaçırıyor. Topa müdahalelerinde inanılmaz sertler. Toplu halde kademe anlayışları mükemmel. Ayrıca futbolun bütün hilelerine başvurabiliyorlar. Dün fiziksel açıdan da, 3 gün önce Hollanda gibi müthiş tempolu bir takıma karşı 120 dakika oynamamış gibi diriydiler.
Defansif olarak çok iyi görüntü verirken, Fransa'nın zaaflarını yakalayarak hiçbir maçta bulamadıkları kadar da pozisyon buldular. İtalya tatsız-tuzsuz bir futbol oynuyor ama Fransa da açıkçası rakibin işine yarayacak bir futbol anlayışı içinde mücadele etti. Biraz kaşındılar. Oyun anlayışı ve oyuncu tercihlerini tam İtalya'nın hoşuna gidecek şekilde kullandı.
Fransa'nın kötü oluşunda büyük yıldız Zidane'nın maç boyunca etkisiz oluşunun rolü büyüktü. Ama bu defa İtalya'nın turnuva başından beri olan şansı yanında değildi. Del Piero ile skoru 2-0 hatta 3-0'a taşıbilecek pozisyon yakaladılar. Atamadıkları gibi +94'te golü yediler.
İşte bu dönüm noktasıydı. Fransa'nın şansının başladığı dakikalardı. Teknik direktör Lemerre oyun başındaki hatasından dönmüştü. Yerinde değişiklikler kupayı Fransa'ya getirdi. Dugarry'nin yerine giren Wiltord, Fransa'nın Henry ile beraber tehlikeli ataklarını yapan futbolcu oldu. Uzatmalarda ise, yine sonradan oyuna giren Pires mükemmel bir top getirdi. Üçüncü değişiklik Trezeguet'nin nefis vuruşu 2000'in şampiyonunu belirledi: Fransa.