Toros'un yörüğü gibi olduk..

"O dağ olmazsa bu dağ olur, barhanayı yükler göçeriz.." deyip, kendimizi yollara vurduk.. Avrupa Şampiyonasını izliyoruz sözüm ona.. Elin memleketlerinde geçirdiğim zamana değil de hala bir futbol yazısı yazamadım ona yanarım..

İlla ki hergün birşey yazmamız icap etiğinden yurt dışına çıktığımda kendimce tedbir alırım.. Türkiye'deyken okuduğumda yazmam şartmış gibi gelen şeyleri kesip saklarım..

Ayrıca aldığım notlar da var..

O kadar çok not biriktirmişim ki bu işler için aldığım iki defter dolup taşmış.. "Sokma akıl" yazar kısmına her daim lazım olduğundan, onlardan ayrılamam.. Her seyahatime o defterler de benimle beraber gelir.. Adeta akıl pasaportum olurlar..

***

Brüksel'de hava fikrini şaşırmış.. Onüç derecede seyrediyor.. Benden başka herkes mutsuz.. Ben sıcağa dayanamadığımdan keyifliyim.. Odanın klima cihazını da 5 dereceye ayarladım.. Pencereleri iki taraflı açtım.. Ohhh! Püfür püfür.. Sanki Şerafettin Yaylası..

Üzerimde Gaziantepspor'un forması ile şortu var.. Bunları Celal Doğan göndermişti.. Bana takım elbiseden çok yakışıyor.. O kıyafetle oturmuşum yazının başına.. Gören biri olsa federasyona şikâyetname yazdığımı zanneder ama olsun..

Tek eksiğim hangi konuya yoğunlaşacağımı bulmak..

Hükümet olayı dursun..

Gazete filan gördüğüm yok ancak memleketteki köşe yazarlarının hükümet işlerine yoğunlaştığını tahmin ediyorum.. Normal olarak elbirliği ile "Koalisyon bozulur mu? Bozulmaz mı?" mevzuunu didikliyorlardır..

Yarısı "Bu hükümet gidici arkadaş.." diye fetva verip borsanın yüreğini ağzına getirirken, diğer yarısı da "Hükümeti merak etmeyin, kalıcı.." deyip onlarla zıtlaşıyordur..

Bir tek Hasan Cemal "Bu hükümet gidebilir de kalabilir de.." şeklinde yazıp iki tarafın da uyuzunu kaşıyordur..

Benim fikrimi sorarsanız (ki biliyorum sormazsınız ama yine de arz edeyim) bunlar "kalıcıdır" derim.. Aklımın erdiği budur.. Bizde hiçbir hükümet gönül rızası ile gitmez.. Meşhur bir Antep sözü vardır:

- "Altını pislemiş çocuk yerinden kalkmaz.." derler..

O sebepten bizde de hükümetler biri gelip iteklemedikçe yerlerinden kalkmazlar.. Hoş bu da beni çok ırgalamaz.. Hele şimdi "gen haritası" diye birşey icat ettiler ki herkesin umudu havalarda..

Eğer ben bu liderleri tanıyorsam bunlar şimdi "Yüz yıl daha iktidarda kalmanın hesabını" yapmaya başlamıştır..

Memleketi o kadar güzel idare ettiklerine inanıyorlar ki tersi mümkün değil.. Kendilerinin inanması neyse, bir de vatandaşı ikna etmeye çalışıyorlar..

İki ay evvel Kelle Dergisi, bu halleri güzel bir kapak yapmıştı.. Bir kahvehane ortamını çizmişler.. Açık duran televizyonda haber saati var, Baba ekrana çıkmış, konuşuyor.. Konuşma balonundaki laf şöyle:

- "Türkiye her geçen gün ileri gitmektedir.. Zaten son hadise de bunu göstermektedir.."

Kahvedekilerden biri "Abi, neymiş son hadise?" diye soruyor.. İşi bilen birinin konuşma balonundaki cevap:

- "Saatler ileri alındı ya! Onu söylüyor.."

***

Hükümet meselesini yazıp, yan toplara girmeyeceğim.. O niyetle akıl defterindeki notları karıştırıyorum.. Alın bir tane not:

"İnek aşk kurbanı oldu.."

Bu notu kimbilir ne zaman aldığımdan; ne aşkı, ne kurbanı diye meraklanıp okudum.. Meğer Iğdır'da bir vatandaşımız icraatıymış.. Sevgilisi tarafından terk edilmeye kızmış.. Kız tarafının ahırını basmış, içerde olan bitenden habersiz geviş getirmekte olan ineğin kuyruğunu kesip kaçmış..

Üşenmesem bu olayın sosyal irdelemesini yapmam üç beş yazı sürer.. Bir kere inekten ne istedi?

Sanki kızın aklını inek çeldi.. Temsil, kız ineği sağıyordu.. Hayvan başını çevirip "Abla senin şu sevgilin var ya! Ondan sana hayır gelmez.. Ben bunca yıllık sığırım, senin sevgilin gibi öküz görmedim.." dedi..

Kız da ineğin aklına uyup, adamı dehledi.. Diğer inekler de çayır dönüşü karşılaştıklarında adama laf taşıdılar.. Iğdırlı vatandaş o sebepten dellendi..

Kıza da adama da birşey olmaz.. Aşktır, unutulur.. Ben olan ineğe olmuş derim.. Koca yaz mevsimi kıçına yapışan sinekleri kovalayacak bir kuyruğu bile yok artık..

Burası inek cenneti..
İnek lafı edince aklıma geldi.. Bu Hollanda, Belçika inek cenneti.. Etraf sonsuz çayırlık.. Otobandan gelip giderken o çayırın, o yeşilin ihtişamını görüyorsunuz..

Adım başı çiftlik arazisi, adım başı yayılmış inekler..

Ben böyle iri memeli inekleri ilk kez burada gördüm.. Mübareklerinki meme değil Dürriye'nin kalaylı güğümleri.. Her biri kırk elli kilo süt taşır.. Sabah saatlerinde gördüklerimi hep ayakta otlarken seyrediyordum..

Eğer akşamüstü ise memeleri çekecek takatleri kalmadıklarından gövdeleri üzerine yayılıp, öyle otluyorlar.. Öyle iştah açıcı manzara ki insanın arabayı sağa çekip otlayası geliyor..

Üstelik sadece memeleri değil gövdeleri de çok iri..

Bizde maç saatlerinden önce yayınlanan bir Sütaş reklamı var.. Bilirsiniz, inekler aralarında maç yaptıkları reklam.. O ineklerin aynısını karayolu ile Brüksel'e gelirken gördüm..

Sahipleri olan çiftçi, Avrupa Kupası diye bir hoşluk yapmış.. İneklerin otladığı yol kenarındaki araziye iki futbol sahası kalesi dikmiş.. Hayvanların üzerine de Hollanda'nın portakal rengi formasını andıran birer rüzgarlık geçirmiş..

Uzaktan baktığınızda sanki Hollanda Milli Takımı otluyor..

İçlerinde alaca benekli inekler de var, bizim Sütaş reklamında gol atan kara inek gibisi de.. Reklamdaki kara inek her yayında gol atarken görüldüğünden bizim spor yazarları;

- "Fener'in transfer listesinde.. Moldovan'ın yerine oynatmayı düşünüyorlar.." diye laf çıkarmıştı hani.. İşte o kara ineklerden burada çok var..

Üstelik burada sevgiliye kızdıkça inekten intikam alan öfkeli aşıklar yok! O yüzden kuyruklarından eminler.. İmrendim huzurlarına.. Buralarda inek olmak varmış..