kapat

01.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Tanrının dili...

İnsanın genetik haritasının ortaya çıkarılmasını "Tanrı'nın yaşamı yarattığı dili çözüyoruz" diyerek selamlayan Bill Clinton, "Tanrı'nın en kutsal armağanının ne kadar harika, güzel ve karmaşık olduğunu giderek daha iyi anlıyoruz" diye de eklemiş. İnsanoğlunun genetik haritası şimdilik sadece "insan alfabesinin" çözülmesi anlamına geliyor. Ama o alfabenin harflerini kullanarak yazılmış olanları çözmeye daha epeyce bir zaman var.

Son gelişmeleri dünya, "bilim tarihinde yeni bir ihtilal" olarak niteledi. Uluslararası basın ajanslarının bu yeni sıçramayı "tekerleğin keşfi"yle, "atomun parçalanması"yla, "Ay'a seyahat" ile kıyasladığını gördük. Bill Clinton ise İtalyan fizikçi Galileo Galilei'yi anımsattı. "Tanrının dili"ni anlamaya çalışan çabaların tümü bilim tarihini oluşturuyor. Bilim tarihini soğukkanlı bir biçimde okuduğunuz zaman insanlığın yaşam serüvenini görüyorsunuz. Ama aynı zamanda da, bütün böbürlenmelerimize rağmen insanoğlunun gelişme hızından da şüpheye düşüyorsunuz. Beyinsel hipnozlar nedeniyle kaybedilen çok uzun zamanlar var. Elbette kaybedilen süre "Tanrı'nın zamanı" ile ölçülünce deryada damla ama yitip giden kuşaklar için deryanın tümü.

İnsanlık hâlâ geri
Bilim tarihi, insanoğlunun bin yıllık bir süreyi "gökyüzünü sabit" sanarak geçirdiğini gösteriyor. Kilise, "doğaüstü güç" anlayışını tartışmasız kılmak için Aristo'nun doğa yorumlarından medet umdu. Aristo'nun gökyüzünün sabit olduğu iddiası Kilise tarafından kutsal bir inanca dönüştürüldü. İnsanlık bin yıl boyunca bunu aşamadı.

Modern bilim, Kepler'in, gökyüzünün söylenenlerden farklı olduğunu ortaya koyması ile başladı. Doğanın hareket yasalarının matematik bir kesinlik ile ifade edilmesi Newton ile tamamlandı. Ama aradan geçen bunca zamana rağmen, biz henüz bulunduğumuz galaksiyi bile çözmüş değiliz.

Bin yıl yanlış bir yorumun hipnozunda kalabilen insanoğlunun o günden bugüne çok önemli aşamalar kaydettiği açık ama hayatı kuşatan bilinmezlikler silsilesinin neresinde olduğumuzu kestirmek zor.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, "Kızıl Gezegen" Mars'a yapılacak yolculuğu 8 aydan 3 aya indiren bir projeyi açıkladı. Yeni geliştirilen bir motor sistemiyle uzay araçları saatte 60 bin kilometre yaparak Mars'a daha hızlı ulaşacak. Mars'ta su bulma olasılığının arttığı da geçtiğimiz günlerde duyrulmuştu. Bu da büyük bir adım. Ama düşünün ki, kainatta bizimki gibi daha milyarlarca galaksi var, ve onlar hakkında neredeyse hiçbir kesin bilgimiz bulunmuyor.

Dünya ile Kainat
Lenin, insanın düşünme kapasitesinin buluşları ile orantılı olduğunu göstermek için, "kainatı keşfetmeden" insanın büyük boyutlu düşünemeyeceğini, en ileri hamleli düşüncenin ancak bizim dünyamız kadar olabileceğini söylemişti.

İnsanoğlunun bir taraftan kendi içinde, diğer yandan uzayın derinliklerinde hızlanmaya çalıştığını görüyoruz.

Ama ne yazık ki Tanrı'nın kutsal dilini çözmek pek kolay değil. Düşünün, doğanın en değerli varlığı insanın "beyni" de aynı gezegen sistemimiz gibi bizim için meçhullerle dolu. Kafamızın içindeki en hayati organımızın bile nasıl çalıştığını bir türlü tam olarak öğrenemedik. En büyük dahilerimizin bile beyninin ancak yüzde onbeşini kullanabildiği söyleniyor. Daha gidilecek çok uzun bir yol var.

Üstelik, yaşamın günlük çileleri de, yüzde onbeşi ile doğayı fethetmeye sıvanan beynimizin başarılarının parlaklığını kalabalıkların güncel konusu olmaktan çıkarıyor.

Dünkü SABAH'ta Türk vatandaşlarının "gelişmelerin sadece zenginleri ilgilendirdiğini düşündüğünü" vurgulayan bir haber röpartaj vardı. İnsanoğlu bir taraftan kendi hayat romanını okumak için kendi alfabesini çözecek duruma geliyor, diğer taraftan gelir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe büyüyor. Doğanın en kutsal armağanı insan yoksullukla başedemiyor.

Genetikteki son devrimi zenginlere yönelik bir başarı olarak düşünen fakirlerin oranı, Türkiye'de sürekli artıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı bizdeki toplumsal pastanın nasıl korkunç bir adaletsizlikle paylaşıldığını bir kez daha anımsattı.

Bir de buna herbirimizin ortalama eğitiminin ilkokul dörtten terk düzeyinde durduğunu ekleyin. Bu açılardan da durum parlak değil.

Hayat güzel olacak
Bilim Tarihi, eğer bütün okullarda okutuluyor olsaydı ve bunun keyfine ortaklaşa varılsaydı, günlük yaşamımızın görüş alanı çok genişleyecekti. Bilim tarihi, insanoğlunun kendini sürekli aşarak ve zenginleşerek yürüdüğünü belgeliyor. Yaşadığımız günün içinde hapsolup, şaşılaşmamızı engelliyor. Bir noktadan başlayıp, insan beyninin ve kainatın derinliğini çözmeye yönelik bir yolculuğun bütününü haber veriyor.

Yarını anlamak için dünün deneyimlerinden yararlanıyorsunuz. Şimdi artık sanayi dönemi sonrası bir yaşamın içindeyiz. Dünün tüm kavramları ve anlayışları, bunun doğal sonucu olarak örgütlenmeleri de eskiyor. Bunu anlamak istemeyenler ne kadar demagoji yaparsa yapsın gerçek böyle. Ama gelmekte olanı daha iyi çözümlemenin yolu da düne bakmak. Feodal dönem bitip, sanayi devrimi başlarken de yaşam bugünkü gibi karmaşık bir tablo çiziyordu. Bir yandan makinalar ortaya çıkıyor, diğer taraftan toplumsal yoksulluk boy atıyordu. Ama o krizin ertesinde bir önceki dönem ile kıyaslanmayacak kadar büyük bir zenginlik çıktı ortaya.

Yarın da öyle olacak. Üstelik insanlık yol aldıkça hızlanıyor. Geometrik bir gelişme çizgisi yakalıyor. Genetik şifreyi çözmüş ve Mars'a üç ayda gitmeyi becermiş bir insanlık, bir sonraki hamleyi daha da hızlı, daha da muhteşem yapacak. Bilim tarihinin bize öğrettiği derslerden biri bu.

Son şehitler
Önceki gece kanallar arasında dolanırken, "Birbirimizi öylesine sevmiştik" filmi ile benim için daha da unutulmaz olan ünlü İtalyan oyuncusu Vittoria Gassman'ın 77 yaşında ölüverdiğini duydum. Onunla yapılan son röportajlardan birinde "Eğer Tanrı'nın bir yanlışı varsa, o da bizi ölümlü kılması ya da çok kısa yaşam bağışlaması" demekteydi.

İnsanlığın ömrünün çok uzayacağı şimdiden belli oldu. Tanrı'nın dilini algıladıkça insan yaşamı da uzayacak. Tabii, bu dili çözmeye çalışmamıza doğa sinirlenip, ağır bir tepki göstermezse...

Ömür gözle görülür bir şekilde uzamadan önce yitenleri, bilim tarihinin doğanın dilini anlamaya yönelik çabalarının şehitleri saymak gerek.

Onların başucuna, "doğanın dili henüz tam bilinemediğinden erken kayboldular" diye bile yazabiliriz.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır