Bir ülkenin belli bir zaman diliminde dış dünyayla olan parasal ilişkilerinin özetlendiği tabloya ödemeler dengesi deniliyor. Bu tablonun mal ve hizmet ticaretini gösteren ilk kısım cari işlemler, ikinci kısım sermaye hareketleri olarak adlandırılıyor. Bu iki bölümde oluşan açık veya fazlanın net sonucu ise döviz rezervlerinin artmasına ya da azalmasına neden oluyor. Pazartesi günkü yazımızda bu yılın ilk üç ayında gerçekleşen 2.6 milyar dolarlık cari işlemler açığının nedenlerine ve olası sonuçlarına değinmiştik. Bu konu başka yazarlarca da detaylı olarak işlendi. Ancak, sermaye hareketlerinin seyrine yeterince değinilmediğini düşünerek bu yazıyı son derece öğretici dersler içeren bu konuya ayırdık. Gözlemlerimizi özetleyelim:
* Sermaye hareketleri tablosunun dört ana kaleminden birisi olan portföy hareketlerinin Ocak-Mart döneminde yaklaşık 2.1 milyar dolar fazla verdiği ve bunun tamamının yurtdışına yapılan tahvil ihraçlarından kaynaklandığı görülüyor. Tabloda görülmemekle birlikte, bu ihracın 1.7 milyar doları biraz aşan kısmı Hazine, kalan 350 milyon doları ise bankalar tarafından yapılmış. Bu arada, yabancıların Türkiye'deki menkul kıymet piyasalarından 95 milyon dolarlık net çıkış yaptığını da not etmekte yarar var. Bize göre, 'sıcak para' kavramına en yakın kalem de zaten bu. Dolayısıyla, cari işlemler açığının yılın ilk üç ayında 'sıcak para' ile finanse edildiğini söylemek zor.
* İkinci olarak, kısa vadeli sermaye hareketlerine baktığımızda 955 milyon dolarlık bir giriş olduğu görülüyor. Kısa vadeli sermaye dengesindeki bu sonucun, yurtdışından Türkiye'deki bankalara gelen 1.1 milyar dolarlık mevduattan kaynaklandığını belirtelim. Yılın ilk çeyreğindeki bu mevduat girişinin off-shore hesaplardan kayma şeklinde olduğunu tahmin ediyoruz. Nedeni ise muhtemelen Aralık ayında beş bankaya el konulmasından sonra offshore hesapların mevduat sigortası kapsamında olmadığının geniş kitlelerce öğrenilmiş olması. Özetle, Hazine'nin ve bankaların yurtdışına tahvil ihraçları ile yurtdışından mevduat girişleri cari işlemler açığını fazlası ile finanse etmiş görünüyor.
* Uzun vadeli sermaye hareketlerinde ilginç bir gelişme olmadığını not ederek son kalem olan doğrudan yatırımlara geldiğimizde burada net 30 milyon dolarlık bir çıkış olduğu görülüyor. Yani cari işlemlerin finansmanına katkıda bulunmak bir yana, doğrudan sermaye hareketlerinin kendisi bir finansman ihtiyacı yaratmış. Bakiyenin negatif olmasının nedeni, yabancı sermaye girişi 497 milyon dolarda kalırken, yerli sermayenin yurtdışında yaptığı doğrudan yatırımların yılın ilk çeyreğinde 527 milyon dolara ulaşması. Türkiye'nin sermaye ihraç etmeye başlaması son bir iki senede ortaya çıkan bir olgu. Ülkeye gelen doğrudan yatırımın bu kadar küçük olması, buna karşılık sermaye ihracının başlaması, 'ben yaptım, oldu' diyen yönetim anlayışı ile ilişkili mi acaba? Ne dersiniz?