İtalya'ya biraz da "haksız penaltı" nedeniyle yenilmemizden sonra özellikle Mustafa Denizli'ye yönelik çok çok ağır eleştirilerin dozunu fazla bulduğum için karşı çıktım. Çünkü eleştiriler Milli Takım'ın daha iyi olmasından ziyade, Mustafa Denizli'yi yerle bir etmeye yönelikti.
Nitekim eleştiriler dozunu giderek artırdı, İsveç beraberliği ise spor basınında "herşeyin bittiği gün" olarak vurgulandı.
Bu nedenle umutsuzluğa kapılan 5 bin kişi, Belçika maçının hezimet olacağını varsayarak biletlerini ya sattı ya da yaktı ve geri döndü.
Şimdi Mustafa Denizli göklere çıkarılmıyor ama hemen herkeste bir mahçubiyet var.
Spor basını bir yandan utancını gizlemeye çalışırken, öte yandan bu başarıdan prim çıkarmaya çabalıyor. "Biz böyle ağır eleştirilerde bulunmasaydık Denizli de Milli Takım oyuncuları da kendilerine gelemeyecek ve yarı finale çıkamayacaktık" diyenler var.
Evet, ağır eleştirilerin katkısı oldu, ama belli ki oyun sistemine değil, futbolcuların hırslanmasına.. Spor yazarlarını zaman zaman anlamakta güçlük çekiyorum. Sistem ve teknik üzerine kafa yormak yerine duygularına esir olanlar ve yazılarını buna göre yazanlar ne yazık ki çoğunlukta gibi geliyor bana.
Hıncal Uluç'un "spor değil, skor basını" benzetmesi çok doğru.
Denizli'nin İtalya maçında, İsveç maçında hataları olmadı mı? Hatta 2-0 biten Belçika maçında mükemmel miydi? Değil elbette. Ama unutmayalım, Milli Takım Avrupa Finalleri'ne de durup dururken gelmedi. Grubundaki ne güçlü takımları geride bıraktı.
Bir adama sorumluluk veriyorsanız, sonuna kadar güvenmek zorundasınız. İlk olumsuzlukta, herşeyi bitmiş gibi göstermek, herkesi umutsuzluğa sürüklemek, sonunda iddia sahiplerini de mahçup edebiliyor.
Denizli ve futbolcuları sonuçta Türkiye'nin çok uzun süredir özlemini çektiği bir başarıya imza atıyor. Dileğimiz bu başarının en tepe noktaya ulaşması olmalı.
Turgay Şeren ve Doğan Koloğlu
- Hep siz soruyorsunuz, bugün ilk soruyu ben sormak istiyorum.
Buyrun sorun.
- Yılmaz'a karşı oy vereceğimi kim söyledi?
İsim söyleyemem, ama sizin de tanıdığınız kişiler.
- Böyle bir şey söylemem mümkün değil.
Neden?
- Çünkü bu Anayasa'ya aykırı.
Anayasa'ya aykırı olmasaydı.
- Yine söylemezdim, zaten Meclis'te vereceğimiz oy görünecek.
Siz yine de söyleseniz.
- Hiç kimse kendi partisinin başkanı aleyhine oy kullanmaz.
Kırgın olduğunuz yanlış mı?
- Geçmişte yaşadıklarımdan dolayı kırgın olmam kamuoyunda destek görüyor.
Bunun anlamı nedir?
- Yani böyle bilinmesi beni mutlu eder.
Perşembe günkü oylamada Yüce Divan kararı çıkar mı?
- Hayır çıkmaz, iddia sahiplerinin 276 oyu yok.
Peki Çiller için?
- Onu da zannetmiyorum.
Bu tür oylamaları doğru buluyor musunuz?
- Bir başbakan için 8 ayrı dosya verilmesi ciddiyetsizliktir.
Yani doğru bulmuyorsunuz?
- Şu anlamda, soruşturmalar rejimin işlemesi için konmuş, ama bu sulandırıldı.
Ne yapılmalıydı?
- Meclis'in önüne gelmeden yargıdan geçmesi öneriliyor.
O zaman iyi olacak mı?
- Daha iyi olabilir, ama elimizdeki yetkiyi devrettiğimiz için de üzülebiliriz.
Soruşturma dosyaları bundan sonra da devam edebilir mi?
- İnşallah böyle sürmez. Çünkü yanlış kullanıldığında iki taraflı silah gibi oluyor.
Şimdi böyle mi?
- Öyle olmadı mı?
276'dan çok evet oylarının sayısı merak ediliyor.
- Evet, Meclis'te bu tür taktikler peşinde koşulduğunu duyuyoruz.