Yüzeyden bakıldığında, karma karışık garip rüzgarlar esiyormuş gibi görünüyor Türkiye'de...
Ama daha ayrıntılı bakıldığında...
Biribiriyle ilgisizmiş gibi görünen binlerce küçük parçaya bölünmüş bir tablonun; parçacıklar yerli yerine oturtuldukça, yeniden yavaş yavaş bütünleşmeye başladığı çıkıyor ortaya.
Örneğin Abdi İpekçi'nin cinayet suçlusu Mehmet Ali Ağca, 20 yıl sonra İtalya'daki Ancona cezaevinden Türkiye'ye gönderiliyor.
Bu acaba sadece bir rastlantı mıdır?
Olabilir de, olmayabilir de...
Ve İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'ın birden başlatıverdiği "faili meçhul cinayetler"le ilgili "umut operasyonu" ve bazı kamu görevlilerinin işbirliğini de içeren, çeşitli kaçakçılıklarla; yani Türkiye'de mafyalaşmanın yaygınlaşmasıyla igili, "Paraşüt operasyonu" yanında; şimdi birden gözler, yeniden Abdi İpekçi cinayeti üstüne dikiliveriyor...
Bunların hepsi de sadece birer rastlantı mı?
Bize pek öyle gelmiyor...
Bazı bilmediğimiz güçler, Türkiye'nin arınması ve saydamlaşması için çalışmaya başlamış gibi geliyor bize.
Ağca'nın Türkiye'ye iadesi üstüne dünkü Cumhuriyet'in 7. sayfasında, Ağca'yı Türkiye'de kimlerin korumuş olduğuyla ilgili bir döküm listesi yayınlandı.
Listenin başlığı şuydu:
"Katiller korundu, yargı tıkandı -İpekçi cinayetini hep `gizli bir el' örttü"
O listeden öğreniyorduk ki, Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılan Ağca'yı; Susurluk olayıyla adı birden ön plana çıkan Abdullah Çatlı saklamış Ankara'daki evinde.
Vaktiyle Ağca ile Ancona cezaevinde görüşmüş olan Güneri Civaoğlu da, dünkü Milliyet'de, Ağca'nın kayda geçmediği sanısıyla yaptığı bir itirafı tazeliyordu:
"Katilin ben olduğumu söylüyorsunuz. Bizi bu yola itenlerin hiç mi suçu yok?"
Soğuk savaş döneminde Pentagon, herhangi bir Sovyet istilasına karşı, Komünist Partileri'nin güçlü olduğu Fransa ve İtalya ile, Sovyet sınırındaki Türkiye'de gizli gerilla örgütleri kurdu...
Bu örgütler zamanla yozlaşıp, cinayet ve kaçakçılık çetelerine dönüştüler.
Fransa ve İtalya, bu çeteleri temizlemeyi başardı.
Şimdi sıra Türkiye'ye gelmiş gibi görünüyor.
Asıl soru Abdi İpekçi'nin neden hedef seçilmiş olduğu idi...
Belki de Abdi böyle bir örgütün kurulmuş olduğunu duymuş ve bunu yazmak yerine, Ankara'daki bazı ilgililere haber vermeyi yeğlemişti.
Bunlar tabii bir varsayım...
Gazete yazarlığında bildiklerin, yazdıklarından daha fazla olmaya başlarsa; hayatın da tehlikeye girmeye başlayabilir...
Ve yine belirginleşmeye başladı ki, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu cinayetleri ayrı bir kategori...
Abdi İpekçi cinayeti ayrı bir kategori... Ola ki Çetin Emeç cinayeti de, yine ayrı bir kategoridir...
Tantan'ın, açıkladığından çok daha fazla bilgiye sahip olduğu kanısındayım ben.
Ve ABD gizli servislerinin de elinde kimbilir ne bilgiler var...
Ya Washington da artık bunların açığa çıkmasını istiyorsa...
Globalleşme süreci, böyle bir saydamlaşma sürecini de getirmede aynı zamanda.
Biliyorsunuz Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olması da, saydamlaşmasına bağlı...
Yine dünkü Milliyet'de bir başka saydamlaşma haberi vardı. ABD'nin en büyük silah şirketlerinden Northrop Grunman'ın Yönetim Kurulu Başkanı Kent Kresa, İstanbul'da yaptığı bir açıklamada, "Türkiye'de kişi başına düşen savunma harcamasının NATO Avrupası ortalamasının iki katını aştığını ve ABD'deki rakamın bile üzerine çıktığını" söylemişti.
Ve bir şey daha söylemişti. Soğuk savaş tehdidinin ortadan kalkmasıyla ABD kuvvetleri üçte bir oranında azaltılmıştı.
Savunma harcamaları yüzde 40 oranında azaltılmıştı. Savunma amaçlı satın almalar ise yüzde 70 oranında azaltılmıştı.
21. Yüzyılda "ulus-devlet" modelinin aşıldığı yeni bir dönem başlıyor. Türkiye ise, özellikle Akdeniz'deki İslam aleminin de globalleşme süreciyle bütünleşmesinde, öncü bir rol oynama adayı...
Saydamlık gereği, artık bu tür konuların da gündeme girmesi gerekmiyor mu?