Bir "hazan sezonu" daha geride kaldı.. Çalışmalar "yarına dair" yapılıyor, ama neden onca zamandır "gönül dağımıza" kar yağdığını da irdelemek lazım!
Öyle ya; her başlangıç "karayel" gibi oluyor, ama sonlara doğru "meltem"e dönüşüyor.. Aslında "nedenler cephesinde" yeni birşey yok.. Aklıerenler, sıralayacaklarımın hepsini yıllardır konuşuyor, yazıyor, çiziyor.
Trabzonspor'un fırtına gibi estiği yıllarda bir "öz"ü vardı.. Para puldan önce hırs ve inanç ön plândaydı.. Belki de en önemlisi "yürek"ler vardı.
Alt yapı imdada yetişemeyince ilk darbeyi özlük ruhu yedi.. Bunu, iş bilmeyenlerce kotarılan yanlış ve ucuz transfer politikaları izledi.. Kuruma sinyalleri veren ağaç, bir nevi "ucuz aşı"lama ile kurtarılmaya çalışıldı.. Tek tük yapılan kaliteli transferlerde, bu kez "kente uyum"suzluk sorun oldu.
Yörenin yapısından olacak "sabır" konusunda esnek davranılmadı.. Birkaç maçta istenilen sonuçlara ulaşılamayınca, faturası teknik adamlara kesildi.
Önce alt yapı sonra kaliteli aşı...
Yönetimler, ileriye yönelik projeler yerine daha çok "günü kurtarma" ve "gündemde kalma" sevdası peşinde oldu.. Paralı işadamları, elini cebine atacağı yerde genellikle "manevi" desteği yeğledi.. Sen, ben çekişmeleri bitmek bilmedi!
Başarısızlığın nedenlerini "ve falan ve filan" diyerek uzattıkça uzatabiliriz.. Yanısıra "suçlu ayağa kalk" da diyebiliriz.. Ama bu yaraya merhem olmaz ki.. Geçmiş ola!
Yapılması gereken alt yapıya sıkı sıkıya sarılıp, aşıların da "kalite"den seçilmesidir.. Ses getirmeyecek girişimlerle "Karadeniz fırtınası geliyor" diye naralanmak şovdan öteye geçmez ki, taraftar öylesi şovları "yemiyor" artık!