kapat

07.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Kimse suçluları bulmak istemedi ama...

Yağma yok.. Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı bildirinin hedefini de "Hıncal Uluç" diye ilan edip işi kapatacaksınız..

Yoo.. O kadar kolay değil..

Kopenhag'da bir takım medya mensupları, gurbetçi Türkleri tahrik ederek, İngiliz Holiganları'na saldırttılar. Çıkan olaylar sonucu Türkiye, Almanya ve İngiltere ile birlikte, Avrupa'da futbolun en baş belası üç ülkesinden biri ilan edildi.

Avrupalı holiganlar, Avrupa 2000'e gelecek Türkler'e saldırmak için anlaşmalar yaptılar. Futbolsever Türkler'in can güvenliği tehlikeye girdi..

Bunlar yok..

"Kahrolsun Hıncal.. Herşeyi unutalım.." var!..

Hayır.. Unutmayacağız.. Bu devlet görevini yapacak, bu olayları soruşturacak ve sonuçları açıklayacak..

Bakın size özet olarak olayların kronolojisini vereyim.

* 16-17 Mayıs gecesi: Olaylar oldu.

* 17 Mayıs: TRT ve NTV başta canlı yayınlarda önde gelen Türk gazetecileri olayları anlattılar ve bazı medya mensuplarının Türkler'i kışkırttığını açık açık söylediler. Ama hiçbiri isim vermedi. Ayni gün Türkler'in kaldığı bütün otellerin kulislerinde, kışkırtıcıların Reha Muhtar ve ekibi olduğu dedikoduları yoğun halde dolaştı. Bu arada Reha Muhtar, olayların göbeğinden geldiğini, elinde bir İngilizi bıçaklayan Türk'ün kasetinin olduğunu, ama bunu yayına vermediğini herkesin içinde bağıra çağıra anlattı.

* 18 Mayıs: Kopenhag hava alanında yurda dönmek için buluşan herkesin ağzında gene iki isim vardı: Reha Muhtar ve Sadettin Teksoy..

* 19 Mayıs: Ayyuka çıkan söylentiler Reha Muhtar'ı da rahatsız etmiş olmalı ki, haftanın kendi sunduğu son haber programını şöyle kapadı:

"Ben ve arkadaşlarım hakkında çok çirkin iddialar var. Pazartesi gecesi bu iddialara, elimdeki belgeler ve görüntülerle yanıt vereceğim."

* 21 Mayıs: Reha Muhtar, haberleri sundu ama, söz verdiği yayını "Nedense" yapmadı. Olaylara hiç değinmedi. Ayni gece NTV'de Hıncal Uluç, söylentilerin ulaştığı boyutları anlattı ve "Hemen herkes Reha Muhtar ile Sadettin Teksoy'un adını veriyor. Derhal soruşturma açılmalı, olayları tahrik edenler gerçekten medya mensupları ise, içimizden atılmalı, değilse, bu arkadaşların alnına sürülmek istenen kara leke temizlenmeli" dedi.

* 22 Mayıs: Reha Muhtar "Alnımız açık, bu soruşturma açılmalı" diyeceğine, "Soruşturma açılsın, Reha aklansın" diyen Hıncal Uluç'a sövmekle yetindi.

* 23 Mayıs: Akşam gazetesi Hıncal Uluç'un NTV'deki konuşmasını saptırıp "İğrenç iftira" diye verdi. Ayni gün Akşam muhabiri Uluç'u aradı. Uluç "Cuma akşamı Reha'nın söyledikleri ile, pazartesi benim söylediklerimi arka arkaya yayınlasın Reha.. O zaman onunla, kendi haber bülteninde canlı yayına çıkmaya hazırım" dedi.

* 24 Mayıs: Akşam bu yanıtı "Hıncal Uluç çark etti" başlığı ile vererek saptırmayı sürdürdü. Uluç'a mektup yazan Akşam Genel Yayın Yönetmeni Deniz Arman, saptırma yapan arkadaşlarını savunurken, cuma Show ve pazartesi NTV yayınlarını dinlemediğini, kulaktan dolma bilgilerle olaya müdahele ettiğini gösterdi.

* 25 Mayıs: Türkiye Spor Yazarları Derneği Asbaşkanı Erden Güley "Kopenhag olaylarını tahrik eden medya mensupları vardır. Ama bunlar derneğimiz üyeleri değildir ve derneğimizce akredite edilmemişlerdir" dedi. Dernek olayların medya mensuplarınca tahrik edildiğini tespit etmiş, hatta kimlerin tahrik ettiğini de belirlemişti. Bu sebebten rahatça "Bizden değiller" diyebiliyordu.

Kopenhag'a giden yazılı basın mensuplarını dernek akredite etmişti. Televizyoncuların akreditasyonu ise derneği ilgilendirmiyordu. Derneğe göre, olayları tahrik edenler televizyonculardı. Dernek bunların adlarını da biliyor ama açıklamıyordu. Tıpkı canlı yayınlarda ve kendi yazılarında "Olayları belli bir televizyon gurubu tahrik etti" diye bom bom atarak, isim vermeye korkanlar gibi..

* 26 Mayıs: Gazeteciler Cemiyeti vahim olayları soruşturulması gerektiğini savunacağına, olayları yatıştırma, örtbast etme yolunu seçtiğini gösteren bir bildiri yayınladı.

* 27 Mayıs ve sonrası: Malum çevreler, Cemiyet'in Hıncal Uluç'u suçladığını ileri sürerek, güya kendilerini akladılar.

İçişleri Bakanlığı'nın bu kadar ciddi bir konuda sessiz kalmayı tercih etmesi ile olaylar küllenir gibi olurken, Hollanda ve Belçika Polisi Türkler'i, Almanlar ve İngilizler'le birlikte en tehlikeli holiganlar olarak ilan etti.

* * *

Biz hala bu olayların soruşturulması, varsa suçluların ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Adı ortada en çok dolaşan iki isim Reha Muhtar ve Sadettin Teksoy'un işte açık söylüyoruz, "Aklanmaları"nı da yürekten diliyoruz.

* * *

Bu arada kesin bildiğimiz birşey var.

Tek başına da olsa verdiğimiz bu savaş, bir ölçüde sonuç verdi. Avrupa 2000'de, hiç ama hiçbir televizyoncu reyting uğruna Türk futbolseverlerini tahrik etmeye cesaret edemeyecek, üç paralık görüntü için Türkiye'nin itibarına leke düşürmeyi göze alamayacaktır.

Çünkü reyting uğruna herşeyi yapan ve kendilerini "Alemin kralı" sananlar, meydanın boş olmadığını görmüşlerdir.

BİZİM DUVAR
İşkencenin kitabını yazdık.

Daha şimdiden en çok BASKI yapan kitap.

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
İyi dostluklar, hesapsız kurulur.

Balzac

TEBESSÜM
Fıkra Nilgün Artan'dan.

Bir karga bir gün dalda oturuyormuş. Bir tavşan ağacın altına gitmiş ve sormuş;

"Karga kardeş ben de senin gibi bütün gün oturup hiçbir şey yapmasam olmaz mı?"

Karga "Tabii olur" demiş..

Bunun üzerine tavşan karganın bulunduğu ağacın altına oturmuş, dinlenmiş. Sonra bir kurt gelmiş ve tavşanı yemiş..

...

Kıssadan hisse: Hiçbirşey yapmadan oturabilmek için, oldukça yüksekte oturuyor olmalısınız.

Bir Tavsiye
Öyle bir keyif villası ki..

Dördüncü Levent Tenis Kulübü'ne sapar sapmaz durduk. Villa Keyif orda.. Dışardan bakınca, sıradan bir Levent villası işte.. Ama içeri girince..

Ama içeri girince..

Giriş katı mezanin.. Bar.. Ama çok şık bir bar.. Bahçeye bakan kenar teras gibi, restoran katına bakıyor.. Hafif kıvrılan geniş bir merdivenle, bahçe katına iniyorsunuz.. Restoran burası..

Bakın, dünyanın dört bir yanında girip çıkmadığım ünlü restoran sayısı ben diyeyim bin.. Ama hiç abartmıyorum.. Bu kadar şık, bu kadar zarif, bu kadar zevkli, bu kadar klas olanını çok az gördüm..

Dahası.. Geniş masalar, masalar arasında geniş boşluklar.. Sırt sırta, kucak kucağa oturmuyorsunuz.. Önünüze yemek değil, geniş tabaklar içinde bir ressam tarafından hazırlanmış kabartma tablolar geliyor sanki..

Ya lezzet.. Ya lezzet..
Hayatımda ilk defa yediğim bir patlıcan sarma.. Patlıcan dilimleri, aralarına dünya lezzeti konarak sarılmış, üzerine de bir sos dökülmüş, olmaz böyle şey.. Bu açılış örneklerinden biri.. Sonra olağanüstü güzel bir salata.. Sonra da, keyfinize göre bir ana yemek.. Ve benim sadece seyrettiğim harika tatlılar.. Servis olağanüstü.. Ayrıntının güzelliğine bakın.. Ünal'la puroları yakar yakmaz, görünmez bir el, masadaki küçük sigara tablalarını kaldırıp, yerlerine kocaman puro küllüklerini bırakıverdi..

Kış sezonu boyunca, yemek ardından barda canlı müzik yapmışlar. Ece söylemiş.. Yazın bahçeye çıkılıyor, bu yüzden canlı müzik yok..

Yağmurlu günlerde gittiğimiz için bir içerde bu dünya güzeli dekorda yedik..

Ama bahçeyi de gezdik..

Bakın burası da dünya güzeli bir bahçe.. Nasıl bir bahçe mimarisi içine oturtulmuş yazlık restoran inanmazsınız.. Gökdelenlerin eteğinde, bir minik doğa cenneti yaratmışlar..

Şimdi bu yazdıklarım içinde abartma olduğunu iddia edenler çıkabilir..

Lütfen gidin.. Lütfen Villa Keyif'e bir uğrayın..

"Hıncal eksik bile yazmış" demezseniz eğer, yazımı geri çekerim..

Villa Keyif sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin gururu olabilecek bir yer.

Akşamları sevgili ile başbaşa yemek için birebir. Öğlenleri, etkilemek istediğiniz iş adamını burada yemeğe alabilirsiniz. Hele konuğunuz bir yabancı ise.. Bir tek şey geçiyor gönlümden.. Günün yemeği diye ayrı bir menüleri var..

İşte bu yemekler içine, Türk lezzetleri koyabilirler, özellikle yabancılara sunmak için.. Bir imam bayıldı.. Bir enginar gibi soğuk.. Bir de sıcak..

Kendinize, sevdiklerinize, ailenize bir yemeği ayırın..

Villa Keyif'i ziyaret edin!..

Ne işe yarar?..

Basın kartlarının ayrıcalıkları geri alına alına bir hal oldu. Kart artık bir kimlikten öteye anlam taşımıyor. Hatta kimlik yerine bile geçmiyor.. Gösteriyorsunuz, "Bu geçmez" diyorlar, sizden nüfus kağıdı, ya da ehliyet istiyorlar..

Başbakanlık tarafından dağıtılan basın kartları, bir kanuna dayanıyor. Bu kanunda açık ve seçik "Basın kartı, nüfus hüviyet cüzdanı yerine geçer" diye yazıyor. Ama devlet görevlilerinin yasadan haberleri yok. Kart sahipleri itiraz etmekle kalıyor, ama işlerini göremiyorlar.

Bu sebeble başbakandan bir ricamız var.. Bir genelge ile, bu kartların ne işe yaradığını bütün devlet memurlarına bir kez daha hatırlatırlar mı acaba?..

Araçlarımız için basın plakaları da yenilendi bu yıl.. O vesile ile, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'e sorduk.. "Bu basın plakaları bir işe yarıyor mu?.. Yarıyorsa bunlar nedir, yazılı olarak açıklarsanız, hem biz gazeteciler yanlış hayallere dalmayız, hem de polislerinizle tartışmayız. Polis de bilir, biz de" dedik.. Özdemir'den iki aydır ses seda çıkmadı..

Bir kez daha soruyoruz, sayın Özdemir..

"Basın plakalarının süs olmaktan öte bir yararı var mı, varsa nedir?."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır