


O duygu...
Sanki linç'ten dönmüş insanların psikolojisine benzer bir sessizliğe gömüldü ortalık.
Işıklar söndü.
Perdeler örtüldü.
Telefonlar sustu.
Ve bu konu kapandı.
Önceki geceden, yani oylamadan bu yana siyaset konuşan tek insana rastlanmıyor.
5 Nisan, sanki hiç yaşanmamış gibi.
Nedir?
Sahiden linç mi bitti?
Tiyatro mu bitti?
Yoksa bu biten bir Maskeli Balo muydu, neydi?
Bitti.
*
Üzülenler, duygularını ifade edemediler... Sevinmesi gerekenler ise sevinemediler.
Acayip bir tampon bölgede birleştiler.
Bakıştılar.
Ama işte o kadar.
Hiç konuşmadılar.
İyi mi yaptık, kötü mü ettik, hiç tartışmadılar.
....
Ne mağdur vardı ortada... ne de mağrur.
Uçsuz bucaksız bir denize taş atmışlardı.
Kolları yorulmuştu.
Hepsi helâk olmuştu.
Taşların nereye kadar varabildiğini dahi bilemediler...
Bilemeyecekler.
*
Sahilde taş kalmayınca, yere yığılıp kaldılar.
Yüzlerine baktım ve mırıldandım:
"Mâziyi nasıl taşlara çizmişse denizler, aşkın ebedi talihidir yüzdeki izler.
Yüzler...
Hepsinde aynı ifade vardı.
Kalktılar.
Kol kola girip, yine köye döndüler.
Evlerine çekildiler.
Işıklar söndü.
Perdeler örtüldü.
Telefonlar çalmaz oldu.
Ve bu konu kapandı.
5 Nisan sanki hiç yaşanmamış gibiydi.
*
Mutluluğun ve mutsuzluğun bu derece kaynaşıp aynı potaya girdiğini ilk def'a görüyorum.
Galibiyet ile mağlubiyet...
Tasa ile kıvanç...
Hattâ sevgi ile nefret, galiba ilk def'a eşitleniyordu...
Hiç biri, tek adım öne çıkmadı.
İnanılmaz bir ciddiyet bu.
Hısım, hasım, husumet, rakip, rekabet... birden bire sıfırlanıverdi..
Özür, suç, ayıp, kabahat...
Hatta tâciz ve tecavüz... bunların hepsi birden yokoluverdi... Bütün kavramlar tek bir payda'da buluşuverdi.
Dayatma ile direnme bile barışıverdi.
Ne hıçkırıkla ağlayan vardı, ne de kahkaha'yla gülen.
Velhasıl 5 Nisan, hiç yaşanmamış gibiydi.
Ben de öyle farzettim.
Ve gittim, kalabalığa karıştım, aralarına girdim...
İşte size bu yazıyı oradan yazıyorum. Okuduktan sonra yırtıp atın.