|
Türk büyükleri tetikte bekliyor
Yılmaz'ın ABD'ye gidişini 'icazet' gezisi şeklinde değerlendiren bazı milletvekilleri, hemen ANAP genel başkan adaylığına soyunuyordu...
Türkiye'nin 10.Cumhurbaşkanı'nı belirleyecek seçim, 6 aydan beri ülke gündemini meşgul ediyor. Siyasi partiler, yeterli güce sahip olmamalarına rağmen, kendi içlerinden bir Cumhurbaşkanı çıkarmak için hesap üstüne hesap yapıyor ama, işin içinden bir türlü çıkamıyorlar.
18 Nisan 1999 Milletvekili Genel Seçimleri'nden sonra bu tabloyu gören parti genel başkanları, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda en kolay, en doğru ve en fizibil formülü aramaya başladılar.
ANAP Lideri Yılmaz, Cumhurbaşkanı Demirel'e bundan 1.5 yıl önce niyetini açıklıyor, "Sizi, yeniden Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyoruz" diyordu. Ardından, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de aynı konuyu gündeme getiriyor, Demirel'in bir dönem daha görevde kalmasının, ülkedeki istikrarın devamı için zorunlu olduğunu vurguluyordu.
Demirel-Yılmaz diyaloğu
Yılmaz, Cumhurbaşkanı'na niyetini iki kez belirttikten sonra, Demirel'den şu cevabı alıyordu: "Henüz zaman ve zemin müsait değil. Hele 2000 yılına bir ulaşalım. Şartlar ne getirir, ona bakalım. O gün bana ihtiyaç olursa, şartlarını görüşürüz. Ama bunu, bugünden kamuoyuna açıklamak zamansız olur."
Yılmaz, 2000 yılını beklemedi. 18 Eylül 1999 tarihinde Moskova'ya giderken, gezisine katılan bir gazeteciye şunları söylüyordu: "Cumhurbaşkanlığı süresi yeniden düzenlenmeli ve Cumhurbaşkanı'nın görev süresi 5 seneye indirilmelidir. Önümüzdeki dönem için en uygunu, Sayın Demirel'in görev süresinin uzatılmasıdır. Alternatifler içinde galip gelen ihtimal budur. Sayın Cumhurbaşkanı 7 yıl görev yaptı. Eğer Anayasa'da süre 5 yıla indirilir ve iki defa seçilme hakkı verilirse, Sayın Demirel'in 10 yıllık süreyi tamamlaması için görev süresinin 3 yıl daha uzatılması gerekiyor. Ecevit, Süleyman Bey'in görev süresinin uzatılması gerektiğini zaten açıklamıştı. Aynı soruyu kısa bir süre önce Devlet Bahçeli'ye sorduğumda, olumsuz bir ifade almamıştım. Tam tersine onaylar bir görüntüyle karşılaşmıştım."
Yılmaz, kendisini Moskova'ya götüren özel uçakta, 10.Cumhurbaşkanlığına adaylık konusunda da tavrını şöyle belirtiyordu: "Kesinlikle böyle bir niyetim ve talebim yok."
Yılmaz'ın bu açıklaması, ANAP Sinop Milletvekili Yaşar Topçu ile yaptığı görüşmede de gündeme getirildi. Topçu, Demirel'den getirdiği mesajı verirken, "Efendim, keşke bu konuyu erken dillendirmemiş olsaydınız. Bir mesele erken gündeme getirilince, onun tartışması da çok oluyor" diyor Yılmaz, Topçu'ya şu karşılığı veriyordu: "Evet acele ettim, bir dalgınlık oldu."
ANAP'taki Türk Büyükleri
Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı konusundaki düşüncelerini niçin erken açıkladığını, çok yakın bir dostuna ise şu sözlerle izah ediyordu: "Kesinlikle Cumhurbaşkanlığına adaylık niyetim yok. Ama, 10 gün önce, Amerika'ya gittim. Partide bazı arkadaşlarımızın hevesleri kabarmış. Benim, Cumhurbaşkanlığına adaylık icazeti almak için ABD'ne gittiğimi söylemişler. Bu senaryo üzerine, parti içindeki 15 Türk Büyüğü, kendisini ANAP Genel Başkanı gibi görmeye başlamış. Amerika'dan dönüşümde, bu sıkıntıyı tespit ettim. Genç, yaşlı bu 15 arkadaşımın daha fazla heveslenmemeleri için, bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım."
Demirel'in, bir dönem daha görevini sürdürmesini sağlamak amacıyla başlatılan anayasal düzenlemeden sonra ANAP Grubu'nda kazan kaynamaya başladı. Ekrem Pakdemirli ile Cengiz Altınkaya, Demirel aleyhinde ağır beyanlarda bulunuyor, Yılmaz ise, "Söylediğiniz ağır sözleri reddederim. Ben, Sayın Demirel'in çok iyiliğini gördüm. Hükümet kararlarına daima destek oldu. Eleştirin ama, ağır ithamlardan sakınmanızı tavsiye ediyorum" diyordu. Yılmaz, ANAP Grubu'nda kemikleşme olmaması için, isyancıların üstüne gitmek istemediğini de yakınlarına açıklıyordu.
Demirel'e karşı kampanya
Bu arada, Yılmaz'ın bir süre önce görevden uzaklaştırdığı bir eski danışmanı ise Ankara siyaset kulislerinde dolaşıyor, "Ordu, Demirel'i istemiyor" dedikodusu yapıyordu. Kamuoyu araştırmaları ile tanınan bu danışman, hızını alamayıp, Recai Kutan'a kadar gidiyor, aynı bilgileri onlara da aktarıyordu. Genelkurmay Karargahı, tüm bu dedikodulardan haberdar oluyor, ama sessizliğini koruyordu. FP yöneticileri ise, çeşitli kanallarla bu bilgilerin doğruluk derecesini araştırıyor, ama kısa süre sonra yanıltılmak istendiklerini anlıyorlardı.
Demirel gezilerini niçin iptal etti?
29 Mart 2000 Çarşamba günü yapılan Anayasa değişikliği oylamasından sonra, Cumhurbaşkanı Demirel, bazı programlarını iptal ettiğini açıkladı. Bu karar, kamuoyunda çeşitli yorumlara neden oldu.
Cumhurbaşkanı Demirel, oylama günü saat 13.30'da Türkmenistan'a yaptığı resmi ziyaretten Ankara'ya döndü. Beraberindeki bakanlar, Parlamento'daki oylamaya giderken, Demirel de Köşk'e doğru yol aldı.
TBMM'deki oylama sonuçları Köşk'e ulaşınca, Cumhurbaşkanı Demirel, Nisan ayı içerisinde uygulanacak programını yeniden gözden geçirdi. Demirel, Anayasa oylaması gündeme gelince alternatif programlar hazırlatmıştı. Nitekim, Mart başında Başkan Clinton tarafından ABD'ye davet edilmiş, ancak Hükümet, Anayasa oylamasının o tarihte yapılacağını bildirdiği için, söz konusu gezi iptal edilmişti.
İşler devam ediyor
Cumhurbaşkanı oylamadan sonra, maiyetine programlar konusunda şu talimatı veriyordu: "7 yıllık dönemi 16 Mayıs 2000'de tamamlayacağız. Önümüzde 1.5 ay var. Bu süre içinde, Devletin kanuni işleri devam edecektir. Ancak, taslak programlara aldığımız bazı yan etkinlikler var. Bu şartlar altında, sadece kesinleşmiş programları uygulayalım. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerimizi iptal edelim."
Demirel, yurtiçi ve yurtdışı gezilerini iptal gerekçesini de şöyle değerlendiriyordu:"Parlamento'da çoğunluğu teşkil eden dört siyasi partinin yöneticileri, süresi resmen 16 Mayıs 2000'de tamamlanacak Cumhurbaşkanı'nın görevine bir dönem daha devam imkanı sağlanacağına dair bir izlenim verdiler. Bu, Türk ve dünya kamuoyunda dikkatle izlenmeye başladı. Biz de, programlarımızı ona göre yaptık.
Ancak, 29 Mart oylaması, 406 imzalı önergeyi sahipsiz bıraktı. Şimdi, ortaya yeni bir durum çıktı. Devletin işleyişi ile ilgili faaliyetlerimiz sürecek, ancak yeni tablo karşısında özellikle yurtdışına nasıl gidilecek? Bizim irademiz dışında, bir dönem daha göreve devamımızın sağlanacağı izlenimi verildi, sonra reddedildi. Dolayısıyla, imaj zarar gördü.
Bu şartlar altında, Devlet çarkının işleyişini kesintisiz sürdürelim. Ama, gerek yurtiçi, gerekse yurtdışında kamuoyunun önüne çıkıp, yan etkinliklere katılmanın bir anlamı yok. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı Makamı'nın imajı çok önemlidir. İşin başında imza verilmese, önerge olmazdı. O zaman, oylama diye bir sorun da olmazdı."
HULóSİ TURGUT
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|