Asıl bomba haber
Önce telefon geldi.. Arabanın cebi.. Ercan açmış.. "Hemen oraya geliyorum, Hıncal ayrılmasın" demiş..
Az sonra geldi.. Yüzünde tatlı-buruk bir ifade..
"Sen ki beni, ta Ankaralarda bulursun, niye bir telefon etmedin" dedi..
"Yani.." dedim..
"Yani, Halil'in haberinin kaynağı ben değilim. O haberi yönetim sızdırdı.."
Dona kaldım..
Günlerdir spor kamuoyunun bir numaralı konusu haline gelen haberi yazan Sevgili Halil Özer, haberi Fatih Terim'den değil, yönetimden almış meğer..
"Milliyet'i görür görmez sabahleyin, beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen Halil'i açtım.. `Ben sana böyle birşey dedim mi' diye bütün hırsım ve öfkemle sordum.. `Kaynak sen değilsin ki' dedi, `Ben haberi yönetimden aldım..' O zaman karar verdim.. Madem yönetim konuştu, o zaman ben de konuşacağım.."
Sabah Milliyet'i okuyorum. Akşam hemen tüm TV'lerde haberi doğrulayan konuşmaları ile Fatih Terim'i izliyorum. Üstüne üstlük Fatih Terim'in sevmediği gündemi değiştirmede nasıl mahir bir "Cin" olduğunu biliyorum..
Oturup yorumumu yapıyorum..
"Çok eski bir olayı, Terim gündem değiştirmek için kullandı.."
"Doğrudur.. Gündemi değiştirmeyi çok istiyordum. Ama benden evvel davrandılar.." dedi Fatih Hoca..
Böylece olayla ilgili kafamdaki tek sorunun yanıtı da geldi..
Fatih Hoca "Bu konuyu 31 mayıstan önce kimseyle konuşmam" demişken, hem de Leeds maçı öncesinde ortaya atma yanlışını nasıl yapardı?. Sözünün arkasında niye durmazdı?.
Hoca sözünde durmuştu.. Peki haber nerden sızmıştı?..
Yönetimde "Konuşan" iki isim vardı:
Faruk Süren ve Mehmet Cansun!.
Eve döndüm yattım.. Dün sabah kapımdan gazetemi aldım. Spor sayfasında Fatih Hoca'nın bir sözünü buldum, satır aralarında..
"Bizde hiyerarşi vardır. Önce başkan konuşur!.."
Haberi Halil Özer'e sızdıran yöneticinin amacını şu ana kadar çözebilmiş değilim..
* * *
Hocayla tatlı tatlı sohbet ediyoruz.. Önce futbolcu Fatih geldi Ertekin'e, kalabalık bir aile topluluğu ile.. Buyur etti, hoca öğrencisini..
"Sizi burada bir arada görünce çok şaştım" dedi, futbolcu Fatih kulağıma..
"Dostluklarla görevlerin çok farklı şeyler olduğunu birgün herkes anlayacak" dedim..
* * *
Ertekin'in yeri bir ara tıklım tıklım doldu.. Efes maçından çıkan gençler Ortaköy'e inmişler, hocayı görünce içeri dalmışlar. İçlerinde "Ben hasta Fenerliyim" diyenler de var. Bir yığın genç kız ve delikanlı.. İmza isteyenler, fotoğraf çektirenler.. Hoca nasıl mütevazi.. Nasıl cana yakın.. Nasıl neşeli..
"Bir gençlik lideri doğuyor" demiştim, geçen pazar.. Doğmuş bile..
* * *
Herkesin, özellikle Galatasaraylıların merak ettiği iki konu:
1. Fatih Hoca "Biz takımı dünyanın en iyi on takımı arasına soktuk.. Dikkat et.. Klüp değil.. Takım.. Onlar da klübü dünyanın en iyi 10 klübü arasına sokarlarsa neden kalmayayım" dedi.
İşte bu kadar açık ve bu kadar net..
Hoca yönetimden kendisine yapılacak kişisel teklifleri değil, Galatasaray'ı dünyanın en iyi on klübünden biri yapacak projeleri ve eylemleri bekliyor.
2. Leeds'i de kafasında yenmiş.. "Bunlar genç takım. Çok koşuyorlar.. Benim takımım da çok koşuyor. Bizim onlardan fazlamız usta ayaklar.. İki koşan takımdan usta ayaklara daha çok sahip olan favoridir. Turu İstanbul'da değil, Leeds'te geçeceğiz.. Burada kapanacaklar. Orada açık oynayacaklar. Biz de o zaman daha rahat vuracağız." dedi.
Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittin'ciğim, Padişahların, kralların, zaman zaman da cumhurbaşkanlarının tebdili-kıyafet gezdiklerini okumuştum da, tebdili-tayyarelisini ilk defa gördüm.
Clington'un Pakistan'a, nasıl bi uçakla gittiğini tv'lerden izlemişsindir.. Bizim eski pırpırlar gibi birşey.. Meğersem, şaşırtmaca yapmış. Oralarda adım başı terörist var ya.. N'olur n'olmaz, dev bir Air Force One başkanlık uçağını önden boş, göndermiş.. Arkadan pırpırla kendi gitmiş.
Clington'u telefonla aradım: Bilirsin biz arada böyle telefonlaşırız:
"Ne de olsa koca Başkan'a o minnacık uçağı yakıştıramadım" dedim.
"Sen Hindistan da başıma gelenleri bilmiyorsun galiba!" dedi.
"Ne geldi?"
"Hindistan seyyahatimden önce Hindistan cumhurbaşkanına "bak geliyorum.. oralarda teröristler zırt pırt uçak kaçırıp olay çıkartıyorlar.. iyi önlem alın bi terslik olmasın" dedim..
O da bana "Hiç merak etmeyin.. kuş.. uçurtmayacağız" dedi. Hindistan'a beş günlüğüne gitmiştim. İkinci gece oteldeki odamın kapısının önünde bir çatırtı.. Yataktan fırladım kapıyı açtım.. aaa! kocaman bi fil.. Hemen kapatıp telefona koştum;
"Sayın Cumhurbaşkanı hani hertürlü emniyet tedbirleri alınmıştı.. Kuş uçurtmayacaktınız?. Kapıyı açtım koca bi fil!" dedim.
Hattın öte ucunda uyumaklı bi ses:
"Sayın Başkan biz kuş uçurtmayacağız dedik.. Filden bahseden oldu mu?" Ne diyeceğimi şaşırdım Güneş'cim.. Sonraki üç gece uyuyabilirsen uyu.. Şimdi sen benim yerimde olsaydın Pakistan'a giderken ne yapardın?"
"Haklısınız Başkanım" dedim "Bunları bilmiyordum.. Bari Sayın Ecevit'i de uyarsaydınız.. Kendisi bugünlerde oralarda dolaşıyor!.."
"Uyardım uyardım.. Sana anlattıklarımı anlattım.. gerekli tedbirleri alın dedim.."
"Almış mı bari?"
"Almış almış.. MİT'ten bir ekip götürmüş yanında .. Ne tekim kaldığı otelin kapısı "tak tak tak" vurulunca hemen MİT deki korumalarını aramış!"
"Fil değil efendim demişler Hindistan Başbakanı hoş geldinize geldi.. kapının önüne bekliyor"
İşte böyle Abuzittin'ciğim.. Sana ne televizyonlarda ne de gazetelerde göremediğim ve de göremeyeceğin haberleri verdim. Burada kafam şu Nijerya daki olaya takıldı.. Hani bi büyücü ilkokul öğrencisine büyülü bonbon şekeri vermiş de oğlan patatese dönüşmüş.. Haber AFP'nin..yani güvenilir bi ajans.. Hadi Nisan ayında olsak 1 Nisan şakası diyecem. Bonbon şekeriyle insan nasıl patatese döner? Bu olsa olsa CIA'nın işidir.
Clington'a soracam. "Başkan, bu sizinkilerin işine benziyor" diyecem.. "Bak bugüne kadar senden bişey istemedim. Ankara'da da insan şeklinde dolaşan bi sürü hıyar var.. Senin adamların onları hangi tarladan söktülerse gene götürüp oraya diksinler" diyecem. Umut bu ya, bakarsın giderayak isteğimi yapar..
Münasip yerlerinden öperim.
Güneş
Sivri biber ve sivri zeka
"Sivri biber ile ilgili yazınız tüm seracılar tarafından ilgi ile okundu ve iki gündür yüzlerce çiftçimiz belediyemize gelerek sizi kutlamamızı istediler. `Türkiye'de köle muamelesi gören çiftçilerimizin de ilk defa bir sahip çıkanı var' diyenlerin sayısını size veremem. Bu yazıyı binlerce çiftçi adına yazıyorum" diyor Antalya Mavikent Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya..
Bir de not koymuş:
"O sivri biberin tohumu Hollanda, Fransa ve İsrail'den ithal edilir, dolara endekslidir. 1 (yazı ile bir) gram tohumu biz 11 milyon liraya alırız. Oysa bugün altının gramı 5 milyon 300 bin liradır. Biz biberi 400 bin liradan satarız."
İşte gerçek bu.. Merkez Bankası Genel Başkanı Gazi Erçel biberi enflasyon simgesi yapmış ve "Bunu almazsak fiatı düşer" demişti.. Biz de yanıt vermiştik..
"Oh ne iyi.. Çözüm bulundu. Biz de sizin sattığınız dolarları almazsak dolar fiatları da düşer.."
Hıncal takıntılı geri zekalı oturup sütunlar dolusu yazı yazdı.. İki satırlık şakaya.. Dolar kuru sabitlenirse ne olur diye.. Biz öyle demişiz.. Mizah duyusundan yoksun, lafı poposundan anlayan takıntılı gentel dün hala "Hıncal dolar almayın, diyor" diye yırtınıyordu.
Yoo.. Okuduğunu, hem de fıkranın esprisi iki kez açıklandıktan sonra anlamayacak kadar dangalak değildir. Amacı basit.. Sabah okumayan okuyucularını kendi yalanına inandırmak..
Kaç kişiyi kandırırsa, o kadar mutlu oluyor. Çünkü yaşamı o..
Mıstık!..
Onunla tanıştığımda 7 yaşındaydım.. Onunla dediysem çizgileri ile.. Ben Doğan Kardeş okurdum. O Doğan Kardeş'in en genç çizeri idi.. İmzasını bir kutu içine Mıstık diye atan Mustafa Eremektar'ı daha sonra bütün Türkiye tanıdı ve sevdi..
Sonra..
"Bir garip ölmüş diyeler.."
Karikatürcü dostları vardı Teşvikiye Camisinin avlusunda..
Semih Ağabey.. Bedri.. Ethem Çalışkan.. Eflatun Nuri..
Yeni neslin çizerlerini aradı gözlerim, ustalarının cenazesinde.. Gırgır, Hıbır, Limon, Leman, Le Manyakçıları..
Yok muydular?.. Yoksa ben mi göremedim?..
Ustalar birer birer gidiyorlar, kalanları Cenaze Kokteyllerinde buluşturarak..
SEVDİĞİM LAFLAR
"Yapabileceklerimizi yapmaya
başlasak kendimizi hayretler
içinde bırakacak sonuçlar alırız."
Anonim (Teşekkürler Nihat)
TEBESSÜM
Zeynep göndermiş..
Papaz ölmek üzere olan adamın üzerine eğilerek; "Ölmeden önce şeytan'ı ve onun kötülüklerini lanetle.. der. Ancak adamdan ses çıkmaz. Papaz isteğini bir kez daha tekrarlar ama hastanın sessizliği sürer. Sonunda Papaz kızgın bir ifadeyle; "Neden şeytan'ı ve kötülüklerini lanetlemiyorsun, bre gafil?" diye sorunca adam halsizce karşılık verir; "Nereye gideceğim belli olmadan kimse hakkında konuşmak istemiyorum".
BİZİM DUVAR
'Oscarlar Amerikan Güzeline gitti.. Daha önce de İngiliz Hasta aynı ödülü almıştı. Demek ki Oscar'ı almak için adı "Türk Lokumu" olan bir film çekmek yetecek.'
Hakan & Utku