Karıncaezmez zamanlar
Önceki gün Karıncaezmez Şevki de öldü... Yeni kuşaklar için besbelli hiçbir şey ifade etmiyordur bu tuhaf isim...
Oysa bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin çok renkli bir figürüydü o...
"Nostalji sineması" başlığıyla ara-sıra ekranlara gelen siyah-beyaz Türk filmlerindeki İstanbul görüntülerini hatırlayın...
Karıncaezmez Şevki, o İstanbul'a ve o Türkiye'ye ait bir resimdi işte..
O zamanlar, futbol maçlarında amigolar filan yoktu.
Şevki'nin sıfatı da zaten "amigo" filan değildi...
Şimdilerde moda olan "tribün önderliği" kavramıyla da bağdaştırılamazdı onun durumu...
Yalnız bir adamdı o...
Yalnız bir sevdalı...
Hatta, belki de karşılıksız bir sevdanın, umarsız bir aşkın yalnız mahpusu...
Ahali maç seyrederken, o sahaya sırtını döner, ellerini havaya kaldırır, öylece dururdu dakikalarca.. Yani, tribünleri coşturmak gibi bir derdi de yoktu. Maça dalıp gitmiş binlerce seyirci onun farkına bile varmazdı kimi zaman...
Sonraları galiba, Galatasaray tutkusu, bir takım taraftarlığından çıkıp, bir renk fetişizmine dönüştü onda.
Elindeki bayrak yetmedi..
Tüm giysileri, aksesuarları, evindeki eşyaları ve "Dolapdere-Taksim" hattında çalışan dolmuşu sarı-kırmızıya boyandı.
Onu bazen İstanbul sokaklarında görürdük..
Yolun tam ortasında...
Sağ elini havaya kaldırır, dakikalarca dururdu..
Trafiği de durdururdu..
Ama kimse engellemezdi onu..
Arabalarda direksiyon başındaki şoförler, yolcular, hiç seslerini çıkarmadan "Şevki'nin selamı"nın bitmesini beklerlerdi..
Selamladığı da sarı-kırmızı renklerden herhangi bir obje olurdu..
Bir dükkan tabelası, bir simitçi tablası, her ne olursa artık..
Dört-beş dakika sonra sessizce ve kendiliğinden çekip giderdi zaten...
Evet, kimse engellemezdi onu..
Ne Fenerlisi, ne Beşiktaşlısı..
Kimseye zararı dokunmazdı çünkü onun...
O "Karıncaezmez"di..
Yalnızca o mu?
O zamanlar, "Karıncaezmez" zamanlardı..
Kimsenin, bir başkasının karıncasını ezmediği zamanlar..
Her şey sonra bozuldu..
***
"Mermi manyağı" sözcüklerinin kulaklarınızda çınladığı bugünlere inat; o vakitler, memleketin en büyük gangsteri Necdet Elmas'tı..
Türkiye'nin ilk banka soyguncusu..
Öyle kimsenin burnunu filan kanatmadan, "çakaralmaz" bir silahla soyduğu bankadan sonra ülkenin "kötü kahraman"ı olmuş, haftalarca polisi peşinden koşturmuştu... Gazetecileri de..
Yakalandığında herkesi şaşırtmıştı..
Hiç de filmlerdeki gangsterlere benzemiyordu.
Efendiden, "çelebi" bir adamdı...
Ağzı da iyi laf yapıyordu..
Görenler diyordu ki; karıncayı bile öldüremez.
Sonra nelerini gördü benim memleketim..
Ama, ne yapalım ki, o zamanlar karıncaezmez zamanlardı..
Sonra, ne iç savaşlar, ne iç kavgalar, ne iç çatışmalar gördü benim ülkem...
Sokakların kan gölüne döndüğü...
Günde otuz kişinin öldüğü...
Hele sonraları... Ülkemin güneydoğusunda 15 yılda otuzbin canın yok olduğu...
Lakin, Karıncaezmez Şevki'nin zamanlarında da "memleketin iç savaşa sürüklendiği" sözcükleri duyulmuş, bu gerekçeyle "ihtilal" bile yapılmıştı..
Kaç kişi mi ölmüştü o "kanlı" ihtilal günlerinde.. İstanbul'da iki, Ankara'da bir...
Beyazıt Meydanı'nda bir de yaralı..
Evet, ve sonra zamanların sağ-sol kavgası..
Ne daha sonraki zamanların "düşük yoğunluklu Güneydoğu savaşı"
Ne İslamcı-Laik çatışması...
Ne "Siyasetçi-polis-mafya" üçgeninde birbirine girmiş "yeraltı-yerüstü" hesaplaşması..
Hiçbiri yoktu o "karıncaezmez" zamanlarda...
Stat dışına taşan döner bıçaklı futbol kavgası da yoktu..
Ne oldu dersiniz benim ülkeme?..
Ne oldu bizim ülkemize?..
Bilemem...
Kimsecikler de bilemiyor zaten..
Ama, işte Karıncaezmez Şevki de öldü..
Çoktandır yoktu zaten...
"Sonraki" hayatımızda hiç yoktu o...
Karıncaların ezilip yok olduğu günlerle birlikte yok olmuştu o da. O zamanlar ölmüştü...