|
Bir çiçek daha soldu
Pır pır atan bir yürek zamansızca sustu yine. Bir çocuk tanıştı buz gibi ölümle. Küçük bir el çekti tetiği, kendi küçük canını alıverdi. Sebep aynıydı: Derslerinde başarısızlık...
Sonuç yine acıydı: İntihar.. Araç yine düşündürücü: Baba silahı... Tetiği çeken el ise 12 yaşında bir çocuk: İlkokul öğrencisi Murat İngeç...
"BEN kötü bir çocuğum" diye başlıyordu mektup. Mektup değil de nottu aslında, intihar notu... Yazan 12 yaşında, ilkokula giden bir çocuktu, adı Murat İngeç. Babasının ruhsatsız silahını bulup, canına kıymadan önce yazmıştı notu... Kırık dökük kelimelerle af dilemiş, veda etmişti.
Anlaşılan oydu ki, kendini vicdan mahkemesine çıkarmış ve "derslerinde başarısızlık suçundan" mahkum etmişti. Zayıflarla dolu bir karneydi suç delilleri. Belki de, ondan şikayetçi olanlar da vardı, öğretmeni, ailesi gibi...
ÖLÜM KARARINI VERDİ
Nice zamandır, iyice korkutur olmuştu onu bu "yapamama", "başaramama" hali. Bir çıkış aramıştı düştüğü labirentte ama yanlış yola sapmıştı.
Ne arkadaşları, ne ailesi farkedebilmişti içinde kopan fırtınaları... Zaten sessiz sedasız, kendi halinde bir çocuktu o. Bu yüzden dikkat çekmemişti birkaç gündür süregelen durgunluğu.
Kafasında başlayıp biten davası ne kadar sürmüştü; bilinmez. Ortada olan tek şey "kararıydı" bu yargılamanın: "Ölüm." Küçücük bir çocuk, küçük aklıyla vermişti bu hükmü. Ve kendine acımadan uygulamıştı, bir gece...
AİLESİNE MEKTUP YAZDI
O gün, okulundan ayaklarını sürüyerek eve gelmiş, odasına kapanmıştı. Bir türlü sevemediği, iyi dereceler kazanamadığı, öğretmenlerinin gözbebeği olamadığı okulundan gelmiş, odasına sığınmıştı.
Küçük elleri önce kalemini kağıdını tutmuş, yazmaya koyulmuştu. "Anne ve Baba" diye başlamıştı söze... Sora "Sizleri çok seviyorum" diye devam etmişti. Seviyordu gerçekten de, zaten tüm bu suçluluk duygusunun sebebi buydu. Onu seven, onun da sevdiği ailesine yakışan bir çocuk olamamak... Onlara, iftihar edebilecekleri başarılar sunamamak...
"Ancak derslerimde çok başarısızım" diyerek ifade etmişti bu düşüncelerini de. Kendince en büyük kabahatini sığdırmıştı bu cümleye. Sonra hüküm yaftasına gelmişti sıra. "Kötü bir çocuğum" sözleriyle başlamış, "öleceğim" diye bitmişti kısacık, kesin ve acı "karar."
Öylesine umutsuzdu ki gelecekten, öylesine habersizdi ki onu bekleyen güzel günlerden... Yazmayı bırakan elleri, babasının dolabında bulup, kendi odasına sakladığı silaha uzandı. Zaten o silahı görünce karar vermişti, henüz anlamını bile bilmemesi gereken intihara...
Küçücük parmaklarıyla yokladı tetiği. Sert ve soğuktu. Bir an için ürperdi, ama fikrini değiştirmedi. Ne yazık ki, o andan sonra, Murat'ı girdiği yoldan döndürecek bir şey ya da bir kimse yoktu etrafında.
SOĞUK TETİĞE DOKUNDU
Silahı kavradı, biraz ağır da gelse kaldırdı, şakağına dayadı. Filmlerde görmüştü böyle yapıldığını. Bir saniye içinde olup biterdi her şey, hiçbir şey hissetmezdi insan.
Gözlerini sıkıca yumdu, yutkundu. Sonra derin bir nefes aldı, son nefesini... Ardından çekti tetiği. Önce bir tık sesi, sonra kulakları sağır eden bir gürültü... Kurşun fırladı namludan, Murat'ı cansız bırakarak girip çıktı başından...
CESEDİNİ ANNESİ BULDU
Odadan gelen "o" ses tüylerini ürpertti küçük çocuğun annesinin. Korkuyla koştu anne odaya. "Murat'a bir şey mi oldu?" diyordu kendi kendine... Ama korkusunun bile düşündüremeyeceği bir manzarayla karşılaştı içeride... Oğlu Murat, kanlar içinde serilip kalmıştı yatağa. Açılan avcunda kocaman bir silah, yanıbaşında kısacık bir notla, öyle kalakalmıştı küçük çocuk. Vakitsiz solan bir çiçek, zamansız kayan bir yıldız, erken biten bir öykü olmuştu...
GÜNGÖR KARAKUŞ
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|