Amaç buydu işte.................. Siyaset Meydanı'nda; siyaseti meydana indirmek...
Meydan siyasetine dönüştürmek...
Siyaset kurumunu; ya da daha özel bağlamda demokrasiyi, dört yılda bir işleyen mekanizma olmaktan çıkarıp, sürekli işleyen bir kuruma dönüştürmek..
Ve o sürecin içine herkesi katmak... Yalnızca baş aktörleriyle değil; oyunu bütün oyuncularla birlikte oynamak..
Yedinci yılına basan; ikiyüzüncü programa adım adım yaklaşan Siyaset Meydanı hep bunu yaptı.
Yönetenle yönetilenlerin buluştuğu yegane forum olma özelliğini yıllarca korudu.
Daha ilk programlarından itibaren, bir televizyon programı olma özelliğinden çıkarak, Türkiye'de demokrasi kurumunun önemli enstrümanlarından biri haline geldi.
Bunları biz söylemedik, söylemiyoruz...
Yukardaki satırlar, Siyaset Meydanı hakkında yıllar içinde yapılan değerlendirmelerden alıntılardı.
Bizse farklı düşünüyoruz.
Başkaları ne derse desin, Siyaset Meydanı bizim için bir televizyon programıdır..
Zaten, bunun ötesinde bir iddia, çizmeyi aşmak olur...
Biz "televizyon" yaparız; onun nasıl algılandığı bizim işimiz değildir.
Bütün bu satırları son Siyaset Meydanı üzerine söylenenlerden sonra yazıyoruz.
Yani, Cumhurbaşkanıyla gençleri buluşturan programın ardından kaleme alıyoruz.
O son program, kabul etmeli ki, Türkiye'de demokrasi geleneğine ve sürecine çok önemli bir katkıda bulunmuştur. Hoşgörü sınırlarını genişletmiş, düşüncelerdeki "demokrasi hayalleri"ni; ete kemiğe büründürmüştür.
Bu satırların yazarı içinse, Türkiye'de televizyon yayıncılığının çok önemli bir köşe taşı olmuştur.
Siyaset Meydanı programının, "nihai" anlamda varmak istediği noktadır son program...
İtiraf etmek gerekir ki, -ve ilk defa da itiraf ve ifşa ediyoruz ki- Siyaset Meydanı, aslında ta başından beri, bu son programı yapabilmek için yapılmıştır.
Bir gün, bu ülkenin gençleri, bu ülkenin zirvesindeki insana, akıllarındaki herşeyi -sınırsız- sorabilsinler diye yapılmıştır herşey...
Bu programın esin kaynağı olan; demokrasinin beşiği ve Atlantiğin ötesindeki ülkelerde olduğu gibi...
Son program, elbette Siyaset Meydanı'nın sonu değildir.. Lakin, bu son program yapılmadan, Siyaset Meydanı hedefine ulaşmış bir program sayılamazdı..
Şimdi vardığı bu son noktadan, daha öte ve daha başka menzillere doğru devam edecektir yolculuğuna...
Söylemek istediğimiz şudur: Yedi yıl, bu son nokta için hazırlamıştır herkesi..
Gençleri cesaretlendirmiş; Demirel'i yüreklendirmiştir..
Kendisini ortaya atanı bitiren bir "gladyatörler arenası" değil; düşüncelere ağırlığınca değer biçilen bir siyaset kantarı olduğuna da herkesi inandırmıştır..
Geride kalan altı yılda; kaybedeni çok az; kazananı pek çok bir "fikriyat müsademesi" yaşanmıştır.. (Çok basit yanlışlar yapılmasa, belki de "yarışan herkesin kazandığı" gibi paradoksal bir sonuca bile varılabilirdi...)
Nitekim, sonuncusu her iki tarafın da kazandığının ve kazanabileceğinin son ve "müşahhas" örneğidir...
Hafıza-i beşer nisyan ile malldur ya...
Bu "nihai" noktaya nasıl gelindiği de unutulur gider..
Lakin, arşivler unutmaz...
Ülkenin ve toplumun derin fay hatlarında gezinirken; bir araya gelmesi mümkün görünmeyen aktörlerin ilk kez bir araya geldiği bu meydan siyasetinde, aslında hiç kimse kaybetmemiştir... Laik-İslamcı, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, Kemalist-liberal ve hayatın başka alanlarında daha nice zıtlıklar...
Zıtlıkların; kaybetme-kazanma kaygılarını hissetmeden bir arada olabildiği rejimin adıdır demokrasi... Yani, güvendir özü...
Sonuçta kazanıp kaybetmeleri, demokrasiye değil; sadece kendi yanlışlarına yüklenebilecek bir vebaldir...
Siyaset Meydanı, bu vebali taşımadan ve oyunun bütün (ama bütün) aktörlerine rollerini oynama olanağı vererek geldi yedinci yılına...
Evet, nasıl mı?
Arşivler unutmaz demiştik ya... Biz bile unutup gitmişiz.. İşte size, bütün (ama bütün) aktörlerin rol aldığı bir meydan siyaseti...
Dört yıl önce... Diyarbakır'da...
Katılanların kimlikleri bizi bile şaşırttı... Sizi de şaşırtacak..
Aynı programa, üç stüdyoda birden, tam sekiz saat süreyle canlı yayında, kameraların karşısında; yan-yana, yüz yüze katılanların isimlerini gördükçe, "Demirel'li" programa gelinebilmiş olması kimseyi şaşırtmayacak artık...
Daha bir yıl öncesinde gazete bayilerinin kapatıldığı, İstanbul basınının giremediği; akşam altıdan sonra sokağa çıkılamayan bir kentte; aşağıdaki isimlerin katılımıyla bir programın yapılabileceğine kim inanırdı ki.. Ama, yapıldı...
Ve kim kazandı?.. (Bugünlere bakıldığında kim kazandı.. Sizce kim kazançlı çıktı meydan siyasetinden?..)
Evet, onlar o gece oradaydılar...
Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Cevheri, Korkut Özal, Cem Boyner, Hayri Kozakçıoğlu, Doğu Perinçek, Altemur Kılıç, Sırrı Sakık, Şerafettin Elçi, Ahmet Bilgin, Sakıp Sabancı, Rıdvan Budak, Ümit Özdağ, Doğu Ergil, Beşir Tatar, Mehmet Ali Kılıçbay, Sema Küçüksöz, Selim Ölçer, Ali Sirmen, Ruşen Çakır, Koray Düzgören, Hikmet Özdemir; dahası da var.. Ve Diyarbakırlılar...
Onlar o gece oradaydılar...