Beşiktaş 8'de 8 yapmış, Şampiyonlar Ligi treninin son vangonuna tutunmuş. Galatasaray'ın kaçta kaç yaptığını biz bile takip edemiyoruz. Federasyon bir kupa daha koysa, başka bir onbir yapıp, ona da göz dikecek durumdalar...
Ya Fenerbahçe? Teknik direktör değişmiş, yabancılar değişmiş, yönetim değişmiş, değişmeyen bir tek son 20 yıldaki makus talihi olmuş...
Son kongreden sonra herkes umutluydu. Yönetimde iyi isimler vardı, başkan hatalarını kabul ettiğini söylemişti. "Turhan'la devam edelim, gençlere şans verelim" gibi pek Fenerbahçe camiasında duyulmayacak sözler söylenmeye başlanmıştı. Ama bir-iki kötü sonuç hepsini yok ediverdi...
Yönetimde bir problem var. Ama bu problem teknik direktörün kim olacağı değil, teknik direktörü kimin alacağı... Bu konuya şimdilik fazla girmiyoruz. Yöneticilere, dışarıdan nasıl göründüklerinin farkına varıp kişisel çekişmelere son vermelerini öneriyoruz.
Gelelim teknik direktöre... Avrupa'da hem kulüp hem de milli takımlar seviyesinde bütün başarılı ekipleri çalıştıran teknik adamların ortak bir yönü var. O da çalıştıkları ülkenin futbolunu çok iyi tanıyor olmaları. Ya o ülkenin vatandaşları ya da çok uzun süredir o ülkede çalışıyorlar...
Bu açıdan baktığımızda, Fenerbahçe yönetiminin iki favorisinden Daum, Trapattoni'ye göre çok daha akılcı bir seçim olarak görünüyor. Beşiktaş'a bir şampiyonluk, bir de Türkiye Kupası kazandıran Alman çalıştırıcı Fenerbahçe'de devrim yapabilecek bir isim. Agresif, işine başkasını karıştırmayan, futbolcularla iyi diyalog kurabilen biri. Ayrıca 6 ayda Türkçe öğrenecek kadar da Türkiye'ye bağlı...
Daum olmazsa kimin olacağı ayrı bir açmaz. Parreira'nın Brezilya Milli Takımı'yla kazandığı Dünya Kupası'ndan sonra tek başarısı Fenerbahçe'deki şampiyonluk. O şampiyonluğun nasıl kazanıldığı da hala hafızalarda...
Futbolcuların istediği Denizli'ye fanatiklerin başı çektiği bir grup karşı çıktı. Yönetim de Denizli'den uzaklaştı. Terim silahı zaten geri tepti. Galatasaray'ı karıştıracağına ateşledi.
Arkamıza yaslanıp geçmişi düşündüğümüzde Fenerbahçe'ye en tempolu futbolu oynatan, disiplin açısından takım olgusunu en üst seviyeye çıkaran, fiziki açıdan sarı-lacivertli ekibi ligin en iyisi yapan iki isim aklımıza geliyor... İkisi de Alman... Ve ikisi de bu ülkede "stajyer" olarak nitelendirilip, ipi çekilmiş kişiler... Holger Osieck ve Joachim Löw.
Fenerbahçe'yle FIFA'lık olan ve daha 1 yıl önce bu kulüpten uzaklaştırılan Löw'ün geri dönüş ihtimali, en azından kısa vadede yok...
Osieck ise pek akla gelmeyen ama bizce en mantıklı tercih. Kanada'yı Gold Cup'ta şampiyon yaparken, taktiksel açıdan aşama gösterdiğini de kanıtladı. Kocaelispor'la Türkiye Kupası'na uzandığında da ligin en diri ekiplerinden birini yaratmıştı. Osieck tekrar dönebilir... İyi de olur...
Ancak yönetime bir tavsiyemiz var... Teknik direktör bulmakta gösterdikleri ağırlığı içtransferde de tekrarlarsa gelecek yıl şimdikinden daha iyi bir takım kuramazlar. Tayfun, Moldovan, Alpay, Mustafa Doğan, hatta Moshoeu, Boliç; Daum ya da Osieck'in takımda kalmasını isteyeceği isimlerdir. Ve bu ekonomik krizde en büyük transfer, kendi oyuncularını takımda tutabilmektir...
Fenerbahçe dev bir kum saati gibidir. Ve ne yazik ki hep kumların sonuna gelindiğinde yönetimler uyanır... İş işten geçer, "atı alan" Galatasaray, Dortmund'u geçip Mallorca'ya gider... altan@footballmail.com