kapat

06.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
S u p e r o n l i n e
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MURAT BİRSEL(mbirsel@sabah.com.tr )


Yeni dış hatlar harika ama...

İstanbul Atatürk Meydanı'nın yeni dış hatlar terminalini görenin içi açılıyor. Yurtdışındaki kolaylıkları görüp de -bir zamanlar- "Neden bunlar bizde yok" dediğiniz her şey var. Fazlası da var!

Ama...

"Bir cümlenin ortasında 'ama' varsa başını unutun, gerisi önemli" diye bir deyim vardır. Vallahi öyle değil, terminal gerçekten harika. İşin "Ama" bölümünü "milliyetçilikten" yazıyorum.

Her yeni yapılanmada olduğu gibi zaman zaman aksaklıklar oluyor. Mesela bilgisayar sistemi geçici olarak çöküyor, o sırada bir karmaşa yaşanıyor.

O karmaşa anında yabancılar panikliyor. Panikleyen turist küstahlaşıyor... Bizimkilere bağırıp çağırıyorlar, onlar da müşteriye saygıdan -ve yabancı dile yeteri kadar hakim olamadıklarından- bir bocalama yaşıyorlar.

Elbette yöneticiler durumu biliyor, bir hazırlık yapıyordur.

Eksiklik belli...

Yolcuya yansıyacak bir aksaklık olduğunda ortaya çıkmak üzere, halkla ilişkiler uzmanı, en az iki üç lisanı ana dili gibi kullanabilen, hem otoriter hem şeker bir "Süper Ayşeler" ekibinin orada 24 saat nöbet tutması gerekiyor. Süper Ayşe ekibinin görevi, kargaşa anında ortaya çıkıp gerekirse Japonca "Her şey kontrol altında, sakin olun, hepiniz uçacaksınız, şimdi şurada bir sıra yapmanızı rica ediyorum" diyerek orada duruma hakim olunduğunu göstermek!

Bu da halılar gerçeği...

Paris'ten bakınca Türkiye vallahi de billahi de pırıl pırıl görünüyor. Eskiden bize "Halı yapıp satmaktan başka ne iş bilirsiniz" diyenlerin memleketinde otel odasında bizim Vestel televizyonu görünce içimden gidip televizyonu öpmek geldi (ama yapmadım).

Halı konusuna dönelim, "Siz hâlâ anneannenizin halısını mı kullanıyorsunuz" şeklinde bizim klasik Türk halısından uzaklaşıp modern havada halılara geçiş var.

Desenli, renkli, genç halılar...
Dünya gençliğinin ve kendi çizgimi kendim yaratırım diyenlerin tercihi!

Üzerlerinde bir sürü yabancı ünlü marka ile dünya pazarlarında bu halılar...

Peki bu işi kimler akıl etmiş, bu halıların altında ne var diye biraz araştıracak olsanız ne çıkıyor?

Kayseri!

Kayseri'deki dokuma tezgahları.

Onlar -şehrin namından belli- işi biliyor, "Şu bizim halının moderninden yapalım" demişler, taktik dünya çapında tutmuş.

"Adına 'Modern Kayseri' dersek bırak New York'u Etiler'de satmaz" demişler, yabancı isimlerle pazarlamışlar, herkes evine Avrupa halı diye "Kayseri" almış!

Sonuçta...

Ya kendi imajımızı toparlayacağız ve markalarımız tutacak!

Veya marka yaratacağız ve sonuçta Türkiye imajını toparlayacağız.

Her ikisi de yavaş yavaş oluyor aslında, bizim sayemizde ve bize rağmen!

Paris-Bursa hattı!...
Paris'te moda işini gerçekten bilenler Türkler'in Paris'ten elbise alışverişi yapmasını anlamakta zorluk çekiyor.

Çünkü moda işini -gerçekten bilenler- biliyor ki...

Dünyanın en ünlü markalarının kumaşları Türkiye'den -Bursa'dan- geliyor.

Pamukta bizim Bursa dokumasının üzerine kumaş yok. En kalitelisi, en az yıprananı ve bu iyi kalite kumaş üzerine yapılan en iyi baskı bizde.

Uzakdoğu'dan rakiplerimiz var pamuklu konusunda... Lakin onlarda bizdeki kalite olmadığından, "ucuz mal."

En pahalı giysilerin altyapısında Türk pamuklusu imzası var.

Denklemi anlamak zor değil aslında bütün dünyada müşteri gidip kumaşı değil, markayı satın alıyor.

Biz elimizde dünyanın en iyi malzemesiyle marka yaratamamışız.

Sonuçta biz Türkler olarak 5'e satıyoruz adam üzerine bir etiket koyuyor bizim malı yine bize 50'ye satıyor.

Anlatmak istediğimiz bir örneğini veriyorum...

Markası önemli değil -yazarsam ayıp olur- dünya çapında çok ünlü bir markanın çok üst düzey bir yöneticisi Kapalıçarşı'da gezerken kendi markasının sahtelerini görüyor. Bir iki tane satın alıyor ve giyiyor! Ülkesine döndüğünde söylediği şu: Kapalıçarşıdaki sahte mallar en az bizim orijinaller kadar rahat üstelik çok daha dayanıklı! Mavi Jeans'in dediği gibi "Bu Türkler de çok oluyor" durumunun, onlar farkında, biz değiliz!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır