Demirel'in ikinci Çankaya seferine kuşkulu yaklaştığımı söyleyip, yerine kimin aday olacağına bakarım, demiştim.
Bir kişi için anayasanın değiştirilmesinin "tuhaflığı" ise zaten ortada...
Ama şimdi ANAP grubundan "Mesut Yılmaz olsun" sesleri yükseliyor.
Açıkça söyleyim, eğer Mesut Yılmaz'a kalacaksa Çankaya, ben Demirel'i tercih ederim.
Gerekçelerim basit:
Yılmaz, bir kere Baba'dan daha başarılı değil...
İşin fenası, daha genç olduğu halde, Baba'dan daha fazla "yeni"yi temsil ettiğine bir işaret de yok...
O halde?..
ANAP sütrelerinden, Demirel'e veryansın eden Pakdemirli ile Altınkaya'ya da bakmayın...
Pakdemirli'nin, Demirel'e hakaret edip tazminat ödediği için gıcığı var...
Altınkaya ise, Demirel tarafından yüce divana gönderildiği için öfkeli...
İkinci kez cumhurbaşkanlığı meselesi, bu mertebede tartışılmaz.
Af'ta siyaset
Meclis sürprizi seviyor...
Kıyak emeklilik yasasıyla bir gecede nasıl sürpriz yaptıklarını gördünüz.
Sanıyorum, şu çok tartışılan Af Kanunu'nu da böyle aniden çıkacak...
Ama öyle bir çıkacak ki, hayrından çok şerri olacak...
Çünkü siyasi partiler, kendi paratonerleri altında duranları affettirmeye çalışıyorlar.
Halbuki, Sulhi Dönmezer gibi üstadlar, "afta eşitlik ilkesi esastır" diyorlar.
Bizimkilerse, meseleyi neredeyse kişiler bazında ele alıyorlar.
Ahmet'i affedelim, Mehmet içerde kalsın!
Ülkeye acı çektiren terör suçlarının kapsam dışında kalmasını anlayabiliriz.
Ama öteki suçlarda, af müddeti herkese şamil olmalı.
Özellikle, banka batıranlarda, merkeze yakın büyük dolandırıcıklarda yapılacak ayrımlar, Ankara'yı büyük töhmet altında bırakır.
Af, ya hep ya hiç olmalı...
Beş kişinin katili dışarı çıkarken, kitap yazarı içerde kalırsa, o da olmaz...
Af dediğin, adaletin ruhuna ve tekniğine uygun olmalı, toplumu düzenlemelidir.
Bekliyoruz ve izliyoruz, bakalım affın içine siyaset ne kadar girecek?
MİT
MİT, kadın elemana yüz vermiyormuş... Neden?.. Kadınlar sır saklayamaz diye mi?..
Buzul çağı
2074'te dünya buzul çağına girecekmiş... Biz görmeyiz nasılsa... Demirel düşünsün...
Armut
Avusturyalı Jörg Haieder'in babası da faşistmiş... Armut dibine düşer ne olacak?..
İskele babası
Baba olmak zor zanaat demiş şair...
Şimdi, erkek çocuklarının altına bir araba çekip, beline bir silah koymak "in" oldu...
Babaların bunu seyretmesi de moda... İskele babaları...
20'lik delikanlılar, ceket altından makina göstermeyi hüner sanıyorlar. Babaları da seyrediyor. Benim oğlumun silahı var, gibilerinden...
Kanları ateş gibi kaynayan, içkili, kadınlı yerlerde içiçe oturan, her konuda rekabet halinde olan gençlerin belindeki silah ne işe yarar ki?..
Kuş avlamaya mı?
Belde silah demek, ya mezara ya içeri demektir...
Bir babanın, evladının beline silah koyması için, babalık duygusundan zerrece nasiplenmemiş olması gerekir...
Çok isabetli
Bizim muhabirlerden Alper Uruş, nefis bir haber yakalamış. Bakın Silahlı Kuvvetler, daha doğrusu 1. Ordu ne yapmış?
Şu depremde yüzümüzü ağartan AKUT'çular var ya hani...
1. Ordu'ya bağlı 66. Zırhlı Mekanize Tugay komutanı Can Paşa, AKUT'çularla anlaşmış. Taa, aralık ayında...
Çağırmış AKUT'çuları... Gelin, bizim subaylara deprem yardımı kursu verin, demiş. İlk yardım, arama, tarama ve kurtarma kursu... Dr. Cengiz Aksoylar, Dr. Feridun Çelikmen, Atila Ulaş, Demir Kardaşoğlu ve Mustafa Davas'tan kurulu AKUT heyeti 25 subayın katıldığı kursu bitirmiş bile...
Şimdi her subay, emrindeki 100 astı ve eratı eğitiyor. Hedef, depremde, tıpkı AKUT gibi çalışacak 5 bin kişilik bir askeri kuvvet oluşturmak...