Çocukların adamı
Bazen başlıklar yeter bir yazının anlatmak istediklerini söylemeye...
Ötesi gereksizdir artık... Yukarıdaki başlık da onlardan biri işte...
ooo
Barış Manço'nun ölümünün üzerinden bir yıl geçti...
Ölümü ani ve şaşırtıcı oldu. Ama daha şaşırtıcı olanı ölümünden sonra gördüğü ilgiye ilişkin yanılsamaydı.
Yanılsama şuydu:
"Barış Manço ölürken gördüğü ilgiyi yaşarken görmemişti"
Bu cümle 1 Şubat 1999'dan en çok dillendirilen cümleydi.
O kadar çok tekrarlandı ki, sonunda doğruluğuna herkes inandı.
Oysa, Barış Manço'yla ilgili yazılıp çizilenlerin; konuşulup yazılanların içinde belki de yanlış olan tek şey buydu.
Tepeden tırnağa yanlıştı.
Barış Manço; bu ülkede, bu ülke insanının belkide en çok ilgi gösterdiği sanatçılardan biriydi.
İlgi, hatta sevgi...
Eşi Lale Manço'nun daha geçen yıl dediği gibi, sorun aracılardan kaynaklanıyordu...
Bir tek "aracılar" bu ilginin farkında değildi.
Aracılar dediği de bizdik, yani "medya"..
Yani, aslında şaşıran, o ilgiyi farkedemeyen, farketse de o ilgiyle ilgilenmeyen aracılardı.
Bizdik...
Mesele buydu.. Aradan bir yıl geçti.
"Aracılar" Barış Manço'yla mecburen ilgilendiler.
Hatta, zaman zaman "haddinden fazla" ilgilendiler..
Ama ders aldılar mı?
Ders alabildik mi? Sanmıyoruz..
Yarın için yeni şaşkınlıklar kapıdadır..
"Top On" listelerinin kuru kalabalığında, ülkem insanının gerçekten sevdiği ve ilgilendiği fotoğrafları seçmek hayli zor gelebilir.
İspatı ise zor değildir. Lakin acıdır...
Allah gecinden versin, yarın cenazesinin ardındaki "sevgi seli"nin, "aracılar"ı yine şaşırtacağı en az on isim daha sayabilirim. Fazlasını da!..
Siyasette, sanatta, hayatta...
Hakiki "Top On"un cenazelerle kanıtlanması trajiktir.
Ama iflah olmaz bir memleket gerçeğidir de...
ooo
Barış Manço'ya gelince..
Bizce yıl boyunca Barış'la ilgili yazılıp çizilenlerin hepsi boşunaydı, hepsi "nafile"ydi..
Çünkü yazanlar nafileydi...
Biz otuz-kırk yaş üstü yazıcılar-çiziciler boşuna türkü söyledik.
Barış, bizim şarkıcımız değildi çünkü!..
Bizim şairimiz, bizim filozofumuz, bizim gezginimiz değildi...
Ağır cümleler sarfettik yıl boyu..
Doğu-Batı sentezinden, ülkemizin harikulade mozaiğinin resmedilişine dair.. Hoşgörü ve uzlaşma masalları dinledik... Ama işin aslını galiba yine ıskaladık..
Barış'ta bunlar vardı elbette...
Ama, Barış'ın en ayırdedici, en temel, en vurucu özelliği değildi bunlar..
Doğu-Batı sentezcisi, kültür mozaikçisi, hoşgörü ve uzlaşma misyoneri başka sanatçılar da vardı.
Ama Barış, bir alanda "tek"ti..
En önemli alanda..
En yaşamsal alanda..
O, çocukların şarkıcısıydı..
Çocukların şairi, çocukların filozofu, çocukların gezginiydi..
Birinci ölüm yıldönümünde, biz, otuz-kırk yaş üstü "adam"lar kendi dünyamıza ait değerlerle Barış Manço'yu kurgular ve yargılarken, çocuklar ezbere şarkılarını söylüyorlardı.
Ve... Hala ağlıyorlardı.. Dünyanın en zor işi, çocukların dünyasına girebilmekti..
En zor şarkılar, çocuk şarkılarıydı.
Ama daha da zor olan bir şey vardı:
Çocukların "adam"ı olabilmek...
Çocukların idolleştirdiği, örnek aldığı, sevdiği, özdeşleştiği ve sırf çocuklara ait bir "adam" olabilmek... Barış, çocukların "adam"ıydı..
Adamın adamlığını bizim bir türlü anlayamamamız ondandır.
Çocukların anlaması bundandır...
ooo
Sanmayın ki, bizim törenlerimizle anılıyor Barış.. Asıl siz çocuk yüreklerindeki kutlama şölenlerine bakın..
Barış'ı göreceksiniz mutlu gözyaşlarında.