kapat

05.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
S u p e r o n l i n e
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Milliyetçilik ölüyor...

Avusturya'da ırkçı Özgürlük Partisi ile muhafazakar Halkçı Parti'nin oluşturduğu koalisyon programı, Avusturya Cumhurbaşkanı Thomas Klestil tarafından iki çekince ile önceki gün onaylandı. Cumhurbaşkanı iki bakanı reddettikten sonra kabineyi kabullendi. Bu gelişmeler başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Irkçı partinin Avusturya gibi gelişmiş bir ülkede yüzde 27 oranında oy almasına ve bunun "milliyetçiliğin şahlanışı" olarak yorumlanmasına rağmen, biz, Avrupa Birliği'nin Avusturya'ya tepkisine bakarak, bu gelişmenin milliyetçiliğin şahlanışının değil ölüm sürecinin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz sanırım.

Milliyetçiliğin sonu
Milliyetçilik, feodal dönemin bitip, merkezi ulus devletlerin ortaya çıkışı sırasında "ihtiyaçtan" doğdu. Fransız burjuva devrimi ile doruğa ulaştı. Aristokrasinin yerini alan burjuvazinin palazlanması için rekabet dışı bir iç pazara ihtiyacı vardı. Bu, ulus kavramını, ırka dayalı bir topluluk anlayışını doğurdu. Burjuva sınıfı da milliyetçiliği insanların yeni "bağlılık odağı" ilan ederek rahat etti. Rahatça gelişip serpildi.

Milliyetçilik, "kendi ulusuna bağlılığın", uluslararası ilkelerden ya da bireysel çıkarlardan daha önemli olduğunu kabul eden bir anlayış olarak gelişti. Irka dayalı bir bağı yeryüzünün diğer tüm değerlerinin önüne koydu. İnsanın kutsallığı, ırkın üstünlüğü karşısında önemsiz sayıldı.

Neden ölüyor?
1789 devrimi ile zirveye ulaşan "ulus-devlet" ve onun propaganda aracı olan "milliyetçilik" iki yüzyıl boyunca kendi yolunu yaptı. Sermaye iki asır içinde artık kendi ulusal pazarına sığmayacak kadar gelişip, teknolojideki dönüşüm de ancak yerküre çapında faaliyet göstererek kâr edilebileceği gerçeğini dayatınca, "ulus-devlet" anlayışının tüm tabuları, başta bunları oluşturarak yeryüzüne armağan eden Fransa tarafından boğazlanmaya başlandı.

Ulusal sınırlar, paralar, ordular, bütçeler birer birer ortadan kalkmaya koyuldu. Ulusal egemenlik anlayışının iktisadi anlamı kaybolunca, kendisinin de yaşamasına gerek kalmadı. Irka dayalı bir ulus topluluğunun yerini beyinselliği gelişmiş dünya vatandaşı insanlar almaya başladı. Bu yeni gelişmenin ve sürecin adı, uluslaşmanın tam tersi olarak globalleşme olarak belirdi. İnsanlık tarihine derli toplu bir bütün olarak bakıldığında, tabulaştırılan kavramların dönemin şartları gereği doğduğunu, daha sonra işlevi bittiğinde de gündemden kalktığını görüyorsunuz. Aristokrasinin toprağa bağlı yaşam stilinin ve değerlerinin, sanayiye bağlı burjuvazi döneminde yitip gitmesi gibi.

Para değil, bilgi
Günümüzde yeryüzünde sermaye fazlası var. Para kazandıracak her yeni bir fikir anında kendi finansmanını yapacak sermayeyi dünya piyasalarından bulmakta. Toprağa bağlılık dönemi ertesinde, emek ve sermayenin oluşturduğu kol gücüne dayalı sanayileşme geldi ama artık o da gitmekte. Sanayi sonrası dönemin koşullarını kolayca okuyamayanlar hâlâ egemen güç olarak "para sahiplerini" en etkin sektör olarak da silah ve petrolü görüyorlar.

Halbuki, gelişmekte olan çizginin yeni simgesi beyinsel buluşu sayesinde sıfırdan zengin olan Bill Gates, yükselen sektörü de bilgisayar. Çalışma yöntemi de beyin gücü. Bu yeni dönem bir önceki burjuvaziye göre biçimlenmiş yaşam tarzını ve değer yargılarını ortadan kaldırıyor.

Beyinsellik öne çıkınca, ırkından, kan bağından bağımsız olarak insan öne çıkıyor. Birey olarak insan kutsallaşıyor. 1789'un ihtiyacı olan ulusal pazarların yerini de yerküre ölçeğinde insanlık aldığı için, bir önceki dönem hipnozlarının da yokolması daha kolay olmakta...

Irkçılık yasak
Yeryüzü trendi, böyle bir süreçte, Avrupa Birliği gibi "ulusal egemenlik" anlayışını tuzbuz eden bir dönem doğurmuşken Avusturya'da beklenmedik bir gelişme oldu ve ırkçılar iktidara geldi. Avrupa Birliği de tarihinde ilk kez, kendi üyesi bir ülkede ırkçıların demokratik seçimlerde aldığı hatırı sayılır oy oranına rağmen bu ülkeyi dışlama kararı verdi.

Globalleşme sürecinde ırkçılık anlayışında ısrarlı olan toplumların, Avrupa Birliği içinde yer alamayacağını ilân etti. Küreselleşme, kendi politikasını ilk kez bu kadar net olarak ortaya koydu. Bir önceki dönemin ideolojisi olan milliyetçilik, küreselleşmeyi kendi bel kemiği yapmış olan Avrupa Birliği tarafından "köle ticareti" kadar kural dışı sayılıyor. Irkçılığı iktidar yapan bir toplumun, henüz globalleşme sürecine dahil olacak bir zihinsel aşamaya gelmediğini kabul ediyor. Avrupa Birliği'nin dışına sürüyor.

Yeni demokrasi
Tabii, bu noktada "demokratik bir seçimin sonuçlarının hayata geçmesine engel olmak demokrasiye uygun mu?" sorusu ortaya çıkıyor. Avusturya örneğinde bu soruya net cevap verebilmek için olanları da net görmek gerekiyor.

Avrupa, Avusturya'daki seçimlerin sonucuna demokrasi dışı bir yolla karşı çıkmıyor. Silahlarını ve ordularını harekete geçirmiyor. Zora başvurmuyor.

Peki ne yapıyor?

İnsanlara, çeşitli seçenekler sunup bunların arasından istediğini özgürce seçmesini söyleyen demokrasinin seçeneklerini çoğaltıyor, ulusal seçeneklerden uluslararası seçenekler düzeyine geçiyor.

Avusturya seçmeninin yüzde 27'si, kendi ulusal yapısının yarattığı korkular, endişeler, öfkeler ya da beklentiler nedeniyle ırkçı bir partiye oy verdi. Kendine sunulan seçenekler arasında kendi çıkarına uygun olarak ırkçı partiyi gördü.

Avrupa Birliği ise, Avusturya'nın dolayısıyla da bütün Avrupa'nın hayatına yeni bir seçenek sokuyor.

"Kendi çıkarınızı belirlerken artık yalnızca kendi ulusal şartlarınıza göre tercih yapmak geleceğinizi belirlemeye yetmez, uluslararası tercihlerinizi de yapmalısınız."

Bundan böyle Avrupalılar, kendi ülkelerinin "özel şartlarına" göre değil, "evrensel kuralların" özel şartlarına göre seçim yapacaklar.

Irkçı partiyi seçerlerse Avrupa Birliği'nden dışlanacaklar.

Belki de tarihte ilk kez, "evrensel değerler" ulusal seçimlerde seçmenlerin karşısına bir seçenek olarak çıkıyor. Demokrasinin seçenekleri kısıtlanmıyor tam aksine artırılıyor.

Bundan böyle, seçmenler ulusal şartlara göre değil uluslararası değerlere göre seçim yapmak zorunda.

Sırf bu gelişme bile, milliyetçiliğin hayatın dışına sürülmesini tek başına sağlayabilir.

Artık insanlar çıkarlarını yalnızca kendi uluslarının sınırları içinde değil bütün dünyada arayacaklar çünkü.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır